---}--}@ Arşivime Hoş Geldiniz,Benim Beğendiklerimi Umarım Siz de Beğenirsiniz... Resimler ve Yazılar Forumlardan Alıntıdır..

Nûn. Bugünlerde ne çok duyuyorum; her şey kalemi fısıldıyor. Düşüncelerim ona meylediyor durmadan. Sanki görmediğim bir el sürüklüyor beni kaleme. Onunla dolaşıyorum artık; oysa, kimseler görmüyor, yalnız yürüdüğümü sanıyorlar. Bir hisli yürek ‘Kalem Suresi’nden konuşuyor: “Nûn. Kalem ve ehl-i kalemin satırlara dizdikleri ve dizecekleri şeyler hakkı için…” diyor. Bahçe sahiplerinden bahseden bir hikâyecik anlatıyor oradan. Gazetede kalem konulu bir yazı çarpıyor gözüme. Ve bir kalem sevdalısı düşüyor aklıma. Yazıdan ayrılık çıldırtacakken yeniden sarıldığı kurşun kalemiyle düşünüyorum onu. Ne çok etkiliyor bu senaryo beni. Ve burnuma ta ilkokul yıllarımdaki kurşun kalemlerimle o rengârenk boya kalemlerimin kokusu doluyor. Kalemlerin kokusunu duymak için sırf, o günlere gidiyorum… Ve niçindir bilmiyorum, ısrarla ‘kalem’ diyor yüreğim. Peşine düşüyorum.

Nûn. Kalem ve kâğıt yan yana. Ben onlara bakıyorum. Yakışıyorlar birbirlerine. Beyaz ve siyah bütünleşiyor. Rahatsız olmuyorlar; dahası kardeş oluyorlar, dost oluyorlar, şen oluyorlar. Oluyorlar da kâğıdın beyazı aynalaşıyor, kalemin siyahı sır oluyor aynaya. Yazarken kora dönüşüyor satırlar, ışığı gülücükler gönderiyor yazgımıza. Karanlık bir kalem ucundan nice aydınlıklar sökün ediyor; nasıl da ağarıyor yüzler. Diller sükûta mahkûm edilse de gönüller susmuyor. Dilbaz olmak kaleme düşüyor. Onunla kıvamına eriyor sözler. Onunla belirginleşiyor yüzler. Binler kaleme sarılıyor. Milyonlar sevince koşuyorlar onunla. Sussa da her şey bir bir, yalnız o konuşuyor. Konuşurken suların buğusunda salınıp akan bir kuğuya, şiirin ta kendisine nasıl da benziyor. Sükûtu bozan mahir bir büyücü kesiliyor adeta. Şairler onunla yine ondan bahsediyor: “sözler infilak etti,/ dağ sustu,/ ben sustum,/ her şey sustu!../- dilbaz kalemdir tek../ budur durum/ bir güz günü buldum ben bu şiiri/ yıllar var ki hâlâ onu okurum…” (H.Ç) Şiir olup okunuyor kalem.

Nûn. Kaleme koşuyorum. Aklıma ışıktan evler, tertemiz bir gökyüzü, dağlar, ağaçlar ve mütebessim çehreler sökün ediyor. Boya kalemlerine gidiyor ellerim. Sarıyı alıyorum önce, pürüzsüz bir ilkyaz güneşi konduruyorum resmime ve öpüyor alnımı güneş. Aydınlığın coşkusuyla büyüyorum. Maviye uzanıyorum, gökyüzü şeffaf bir maviliğe bürünüyor. Yetmiyor, duru bir ırmak ve bir deniz çiziyorum. ‘Kalemle yazmayı öğretene’ doğru çağlıyor ırmaklarım. Deniz tebessüm ediyor. Ben tebessüm ediyorum. Yeşili alıyorum sonra; bana koşuyor yeşiller, serapa yeşil oluyorum. Ormanlar kalemdân, denizler mürekkep ve ovalar da boydan boya kalemgîr kesiliyor. Beyazı alıyorum ardından, sıra sıra bulutlar diziyorum. Dağ başlarına beyazlar konduruyorum. Dağlara tatlı bir neşe çöküyor. Gökyüzü gülümsüyor sanki. Derken ürkek bir kırmızı seçiyorum. Al güllerle bir gülşen kuruluyor. Gülüyorum. Kahverengi, mor, turuncu çiçekler çiziyorum. Tablomun adı ‘Naz’. Ne çok renk kullanıyorum.

Nûn. Var edilen ilk nesneyi selamlıyorum. Ondan bahsetmek büyülü bir dünyaya karışmak için yetiyor çünkü. Yüreğimin tercümanı oluyor dahası. Nicedir onunla uyuyorum. Sözlerim ‘Nûn’la başlıyor; yâr ile bitiyor yine. Nûn. Görüyorum. Bir tüy, bir kamış, bir kuru dal, derken bir hokka; mürekkep dolu, misk kokulu… Nûn. Duyuyorum. Bir kuş, bir neyzen, bir İdris, derken bir yürek; aşk dolu, hüzün ve gurbet soluklu… Tüyle yazıyorum; uçup gidiyor sözlerim; uçsun, sevdiğime ulaşsın istiyorum. Kamışla yazıyorum; bir neye dönüşüyor, tutuşuyor kelimeler, hüzünlerle baş başa kalıyorum. Yüreğim dayanmıyor. Elimle bir dal ucu yontuyorum; bir elif oluyor, kalem diyorum adına. İdris oluyorum. Söylüyorum; yazıyorum yani. Bana kalıyor ne varsa; rahatlıyorum. Yapraklara, çiçeklere ve meyvelere duracak belki de bu sözler. Üstelik hemen şurada, yanı başımda yeni bir dünya kurulacak, öyle ümit ediyorum. Yeşeren her fidan yârdan bahsedecek herkese. Çünkü o var; harf harf onu işliyorum beyazlara.

Nûn. Yâr denince kaleme sarılıyorum. Kâtibim oluyor kalem, sımsıkı tutuyorum. Dilimde tanıdık bir türkü düğümlü. O yazıyor, ben düğümü çözüyorum: “Kul olayım kalem tutan ellere…” Bu ezgi sürüp giderken yâri, kalem tutkunlarını, erbab-ı kalemi, kalemşorların yazdıkları şeyleri düşünüyorum. Sevgili için amber kokusuna bürünüyor yazılanlar. Kalem ümit, kalem huzur oluyor. Nağmeler şakıyan bülbül dudağı gibi gül üzerine serenatlar diziyor kalem:“ Ey, kupkuru çölleri cennete çeviren Gül! Gel, o bayıltan renklerinle gönlüme dökül./ Vaktidir, ağlayan gözlerimin içine gül./ Ey, kupkuru çölleri cennete çeviren Gül! ”(MFG)

Mîm. Mısralar dökülüyor üzerime; içiyorum.


alıntı...




Cennet Yolcusu Dinle

0 yorum:

*******

Followers

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

************
blogger counter

View My Stats *************************************

widget
**************

****************************free counters