---}--}@ Arşivime Hoş Geldiniz,Benim Beğendiklerimi Umarım Siz de Beğenirsiniz... Resimler ve Yazılar Forumlardan Alıntıdır..





Osmanlı Divan Edebiyatından Urfalı Nâbî'yi dinliyoruz, tarihin derinliklerinden gelen sesiyle...


'Bağı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz

Biz neşâtın da gamın da rüz-gârın görmüşüz'

'Biz bu dünya bahçesinin hem ilkbaharını hem sonbaharını görmüş; sevinç ve mutluluk dönemleriyle beraber, gamlı ve hüzünlü zamanlarını yaşamışız.'


Dünya; karanlıkla aydınlığın, gençlikle ihtiyarlığın, zorlukla kolaylığın, sağlıkla hastalığın, varlıkla yokluğun yanyana durduğu bir imtihan alanı. Yüce Rabbimiz bazen nimetlerden sonra yokluk ve sıkıntı vererek, bazen de sıkıntılardan sonra bolluk ve rahatlık vererek imtihan ediyor kullarını. Bizi olgunlaştırmak, sabrımızı ve sadâkatımızı ölçmek için..

İstanbul?da büyük bir Allah dostunun mânevî terbiyesinde yetişmiş muhterem bir amcamız vardı. Kapalı Çarşı'da kuyumcu dükkanı, deniz kenarında yalısı, daireleri olan, büyük varlık sahibi bu kıymetli insan, evlatlarının hayırsız çıkması sebebiyle tüm mülkünü kaybetmiş, ömrünün sonunda damadının evinin bitişiğindeki bir odada bir sığıntı gibi hasta yatıyordu. Kendisine bu durumu hatırlatıldığında maddî zenginliğini kaybetse de gönül zenginliğini kaybetmemiş bu değerli insan şöyle demişti.


- Ne yapalım evladım, Allah o günleri de gösterdi, bu günleri de. Rabbımız rızasından ayırmasın...


Sanki yüzyıllar öncesinden Yunus Emre'nin söylediği gibi:



Ne varlığa sevinirim

Ne yokluğa yerinirim

Aşkın ile avunurum

Bana seni gerek seni


Çok da mağrur olma kim meyhane-i ikbâlde


Biz hezâran mest-i mağrurun humârın görmüşüz



'Talih meyhanesinde, sahip olduğun makam ve nimetlerden dolayı çok kibirlenme ki, biz gururundan kendini kaybetmiş binlerce kişinin sonunda nasıl perişan olduğunu görmüşüz.'


Kibir, gurur, benlik, başkalarını küçük görme, insanın en çok düştüğü ahlâkî zaaflar... Sebep; elde edilen makam ve zenginlik.... Bu nimetler karşısında istikametini, tevazuunu ve samimiyetini koruyabilmek de çok kolay değil tabi. Bir güzel sözde öyle söyleniyor; 'Belâ ve musîbete her mü'min sabredebilir, nimete ise ancak sadıklar...'


Nitekim sahabey-i kiramdan Mâlik b. Amr Hz. Ömer (r.a) döneminde bir bölgeye idareci olarak görevlendirilmişti. Dönüşte kendisine: Ne yaptın yâ Mâlik? diye sorulunca şöyle cevap verdi:


- Ey mü?minlerin emiri, orada insanlar bana öyle iltifat ettiler, ilgi gösterdiler ki ayağımın kaymasından korktum. Ne olursunuz bana bir daha böyle görevler vermeyin.


Bir hadeng-i cân-güdaz-ı âhdır sermayesi

Biz bu meydânın nice çabuk süvarın görmüşüz


'Biz bu dünya meydanının öyle ustu süvarilerini görmüşüz ki, onların tüm varlığı öldürücü bir 'âh' oku olmuştur.'


Yeryüzünün düzeni ancak adaletle sağlanabilir. Zulüm hiçbir zaman pâyidar olamaz. Mazlumların gözyaşları üzerine kurulan hangi düzen ayakta kalabilmiştir şimdiye kadar... Mazlumların bir ?âh!? demesi nice saltanatların sonu olmuştur tarihte.



Zâlim yine bir zulme giriftâr olur âhir

Elbette olur ev yıkanın hânesi vîran

Ziya Paşa



Hicretin 7. yılı Peygamberimiz (s.a.v), İran Kisrasına sahabeden Abdullah b. Hazafe ile bir mektup göndererek onu İslam?a davet etmişti.



Bu kibirli ve zâlim kral mektubu yırtmış ve elçiyi de huzurundan kovmuştu. Haber Rasülullah Efendimiz'e ulaşınca:

- Allah da onun mülkünü parçalasın buyurdular.

Aradan çok geçmeden Kisra, oğlu tarafından bir gecede öldürüldü. Mülkü parçalandı. Kendi halkına da zulmeden bu zâlim böylece cezasını bulmuş oldu.


Darısı günümüzdeki zâlimlere...

ABDULLAH YOLCU

0 yorum:

*******

Followers

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

************
blogger counter

View My Stats *************************************

widget
**************

****************************free counters