---}--}@ Arşivime Hoş Geldiniz,Benim Beğendiklerimi Umarım Siz de Beğenirsiniz... Resimler ve Yazılar Forumlardan Alıntıdır..




Yârsın bana yâr, Senden başkası ağyâr
Hârsın bana hâr, batansın içime, kanatansın
Titretensin ellerimi, yakansın ciğerimi
Meylettirme başkasına, sızlatma başkasıyla Yâr
Yaprak misali gönlüm nasıl dayansın bin bir fırtınaya
Tutmazsan irademin ellerinden hangi eteğe yapışsın Yâr
Kaçarsan kovalat peşinden.. ki kaçmazsın Sen
Benim Senden kaçmama da izin verme yar..
Kime yakın olunur Senden başka..

Bu kalp kime Yar desin Sahibinden başka..
Adını kazı kalbime, gir gönlüme de kulun şâd et Yar..
La Reverie

Uzaklık mı..?

O bizim için değil dost!

Biz yürek devletiyiz ötelere uzanan...

Açarız avucumuzu,

Dostlarla o dem yürek yüreğe konuşuruz.

Gözyaşımız vardır bizi ayakta tutan,

Bir de gönül selamımız.

Dost için geceleri tatlı uykumuzu böleriz.

Dost için secdeye kapanır dua ederiz.

Dostun muhabbetiyle gelir hak selamı,

Bize en güzel hediye dost kelamı...

alıntı...


İnsan yağmur gibi olmalı , herkesi ıslatabilmeli. .

Rahmeti kuşanıp herkese her şeye merhamet etmeli..

İnsan sözünü yağmur gibi yumuşakça indirmeli kulaklara;

Kırıp dökmemeli, damla damla söylemeli, ince ince sevmeli...

Şefkatli olup kimseyi küçümsememeli, hor görmemeli, kimsenin dalını kırmamalı..

İnsan yağmur gibi, bir görünmeli bir saklanmalı...

Öyle ince olmalı ki, ihtiyaç duyan onu dizi dibinde bulmalı, ihtiyaç bittiğinde hiç şikayetsiz ortalıktan kaybolmalı..

Yağmur göklerden yere serinliktir;

Yağmur yukarıdan aşağıya minnetsiz iniştir.

Yağmura “rahmet” diyenlere, yağmur damlaları sayısınca rahmet okumalı..

senai demirci


Ey boş yere kendini gamlara kaptıran,

elde edemediği dünya malı için üzülüp duran gafil!

Kur’ân’ı aç da;

“Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler”

âyetini oku!

cins at, süslü eğer yüzünden öfkelenen,

gönlünü hasetle, kinle dolduran, dertlere düşen!

yürü git;

“Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler”

âyetini oku!

için pisliklerle dolu; pislik içindesin aslında;

kendini, nefsanî arzuların, kinlerin hevâsına kaptırmışsın!

ey pisliklerle beraber yaşayan, pisliklere bulanan gafil!

git de;

“Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler”

âyetini oku!

ey dâvalarla, dünyaya ait isteklerle dolu şeyh;

ey mânâdan mahrum, gösterişe kapılmış zavallı!

ey yokken var gibi görünen kişi!

yürü git;

“Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler”

âyetini oku!

padişahlığına, beyliğine bakma!

her gün bir parça ölüyorsun;

zaten günü gelince büsbütün öleceksin;

bir yığın toprağın altına gireceksin!

onu düşün de, git;

“Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler”

âyetini oku!

o güzel yüz, o güzel gözler, o işveler, o nazlar...

nerede o benlikler, o kendini herkesten üstün görmeler?

bütün beden çürüyüp dağılmış;

o güzel gözlerin oyuklarına toprak dolmuş.

aklını başına al da, git;

“Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler”

âyetini oku!

yanağını güzellerin yanağına pek koyma;

sonunu düşün; yanağın, yüzün çürümüş gitmiş, onu hayâl et!

yürü git;

“Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler”

âyetini oku!

istersen çok zengin ol, bağın bahçen olsun;

isterse konağın, sarayın bulunsun;

bunlar ölüme karşı nedir ki!

bunlara sığınabilir,

bunlarla ölümü yenebilir misin?

yürü git;

“Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler”

âyetini oku!

nerede memleketler alanlar,

dünyayı fethedenler?

nerede binlerce insanın kanlarını döken zalimler?

onlar insanlara ne hizmette bulundular?

aklını başına al da, git;

“Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler”

âyetini oku!

ey insanların tabutlarını uzaktan görüp de ders almayan;

hattâ ölümü düşünmeyerek gülen zavallı;

ey hâlâ gözleri açılmayan gafil!

yürü git;

“Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler”

âyetini oku!

yeter artık, söz söyleme bundan sonra;

sözden ne diye bir çare ararsın?

ey rüzgarı ölçmeye çalışan!

git, git de;

“Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler”

âyetini oku!

(Divân-ı Kebîr, Gazel, 1872)

Çileyi koklayıp gül niyetine,
Zindana girersen beni de çağır.
Sabrı, kanaatı bal niyetine
Ekmeğe dürersen beni de çağır.

Bazen iki dünya sığar içime,
Bazen iki güneş doğar içime.
Bazen gam yağmuru yağar içime
Sen beni ararsan, beni de çağır.

Dostların var ise divanelerden,
Göz yaşın aktıysa minarelerden.
Binlerce senelik viranelerden
Birşeyler sorarsan, beni de çağır

Ezelin ezelden öncesi vardı,
Yine sonsuzluktur sonsuzun ardı.
Zaman yumağına bizi kim sardı?
Aklını yorarsan beni de çağır.

Dışarda göz yanar, içerde yürek,
Taahhüt ehline tahammül gerek.
Mazlum yarasına merhem diyerek
Göz yaşı sürersen beni de çağır

Abdurrahim KARAKOÇ

...
Ey Gönül!
Sen mânâya mı bakarsın söze mi?
Mânâ her şuurda aynıdır ama söz dil sahibine göre değişir değil mi?
Sen Sevgilinin mânâsına mı aşıksın ismine, cismine mi?
Sen Sanatkâr'a mı aşıksın sanatına mı?
Sen Leyla'da ki batıni, hakikî Leyla'ya mı aşıksın yoksa yalnız zahiri, fâni Leyla'ya mı;
Sen güneşe mi aşıksın yansımasına mı?

...

"Alıntı...


Cennete duyuramayacağın sözleri alma dudağına. Cennetliklerin kulak vermeyeceği seslere emek verme. Sen de cennetlik olasın, sözlerin de. Çünkü "duyulmaz orada boş söz ve yalan." [Nebe, 35] Bir kardeş bul kendine. Kendisine "boş söz ve yalan" duyurmayacağın bir kardeş. Kendisinden "boş söz ve yalan duymayacağın" bir kardeş. Sadece bir kardeş... Cennette duyulmayacak sözlerin duyulmadığı yer, cennet değil midir?

SenaiDemirci

“Cami imamı Abdullah hoca, resmi işlerini yaptırmak için nüfus müdürlüğüne gider. Kendisinden TC kimlik numarası istenince, en yakın internet-cafenin yolunu tutmak zorunda kalır. Cafenin kapısından girerken levhada yazılı isim 'fesuphanALLAHlar, ‘estağfurullah’lar çektirir hoca efendiye, hem de peş peşe: CEN.NET CAFE Cafe işleten delikanlıya: — Evlâdım T.C. kimlik numarası istediler benden, yardımcı olabilir misin? — Tabi amcacım, siz şuraya oturun, şu işimi hemen bitirip sizinle ilgilenirim. Abdullah hoca başlar beklemeye. Böylelikle bulunduğu mekânı inceleme fırsatı da geçer eline. — Demek ki gençlerin girip bir türlü çıkmak bilmedikleri, İNTERNET_cafe denilen yer burasıdır. Gözüne takılan her detaydan rahatsız olarak, huzursuz bakışlarla etrafını süzer durur. Evin bodrumunda kurduğu fare tuzakları gelir aklına. Küçücük bir peynire tutsak olan fareler nasıl kapandan çıkamıyorlarsa, ayrı telden oyunlara yakalanan gençlerin de buradan çıkamadıklarını düşünür. Bir 'fesuphanALLAH daha çeker ve: — Ahir zaman fitneleri işte canım, der kendi kendine Hoca efendinin huzursuz olduğunu fark eden delikanlı hemen bir çay söyleyince, kendisine ikram edilmesinden memnun olur. En azından bu da bir hürmet ifadesidir. 'Aferin' derken içinden, hayıflanır, istemeden: - Yazık oluyor bu gençlere, hayatlarını heder ediyorlar. Boşa hayıflanmanın, vah vah demenin, bir faydası olmayacağını bildiği için, delikanlıyla hasbihal etmeye karar verir: — Delikanlı sana bir şey soracağım ama bilmem ne düşünürsün? — Buyurun amca, ne soracaktınız? — SenAllah'ı bilir misin? Birbirine girmiş, hiçbir şekle benzetemediği jöleli saçları, her baktığında bir 'fesuphanAllah daha çektiği sakal şekliyle bu delikanlıdan aldığı cevap, hoca efendiyi pek şaşırtır. Cafeyi işleten delikanlı gülümseyen gözlerle bakarak: — Kul, kendisini yoktan var edip hayat bahşeden, düşünecek akıl, görecek göz veren Rabbini nasıl bilmez amca? Hayretle sormaktan alamaz kendisini: — Biliyor musun? Peki, neyle biliyorsunALLLAH, bana bir anlatır mısın? Delikanlı eliyle cafedeki bilgisayarları göstererek cevap verir: — Bu bilgisayar ile biliyorum amca. — Bunlarla mı? Pek anlayamadım. — Bu bilgisayarların varlığı benim nazarımda Allah'ın varlığının en açık delillerinden biridir. Bilgisayar kullananlar gayet iyi bilirler amca, böyle bir makine, ancak bir mühendis ve üstün bir teknoloji ile var olabilir. Ateistin en önde gidenine sorsan, bu zımbırtının tesadüf eseri oluşmayacağını, mutlaka birisi tarafından yapılmış olduğunu söyler sana. Meselâ Darwin kalkıp dirilse, şu laptopu göstersen, desen ki: 'Bu Alet, şu hesap makinesinin tesadüfler zinciriyle evrimleşmiş hâlidir.' Darwin bile 'çüş lan deve' der. Abdullah Hoca delikanlının anlattıklarından hoşlanmıştır. Keyiflenir: — Bilgisayarın kendiliğinden yapıldığını kabul etmeyen adam, onu yapan insanın yaratılmış olduğuna gelince kıvırıveriyor değil mi evlâdım? — Bak amca, burada 20 tane ,bilgisayarlar var, bunlar bir sistemle birbirine bağlı, hepsi bir program tarafından idare ediliyor. Bu sistemi ben kurdum, burayı ben çekip çeviriyorum. Buradaki düzen benden sorulur; Yani bir anlamda da farzi muhal buranın tanrısı benim. Bazen oy un oynayıp,internet- i kullanıp para ödemeden sıvışmaya kalkanlar oluyor. Hemen yakalıyorum onları. 'Gel bakalım! Nereye gidiyorsunuz böyle? Buranın nimetlerinden faydalanıp başıboş bırakılacağınızı mı 'Paramız yok abi! ' derlerse; 'Yok öyle yağma! ' deyip cezalandırıyorum. Internet-cafeyi temizletiyorum, paspas yapıyorlar, camları sildirip tuvaleti temizlettiriyorum. Bir saat oyunun, internetin bedeli olur, bunun hesabı sorulur da, sayısız nimetlerle dolu koca bir ömrün hesabını sormazlar mı insana? Bir cafenin bile işlerini düzenleyen, tertip eden biri varken, koca kâinatı kusursuz işleyen bu sisteminin bir kurucusu olmaz mı? Olmaz diyenin ahmaklığını bütün noterler tasdik etmez mi? — Vallahi evlâdım pek takdir ettim seni. Peki, Allah'ı nasıl bilirsin, neye benzetirsin? — Ben Allah'ı hiçbir şeye benzetmeden bilirim amca. — Bunun böyle olacağını nasıl bildin evlâdım? Delikanlı eliyle ,bilgisayarlar işaret etti: — Yine bunlar sağ olsun. Bu yapan mühendisler başkadır,bilgisayarlar başkadır. Birbirlerine benzemezler. Programı yazan insan başkadır, ortaya konulan program ise bambaşka,bilgisayarda yüklenmiş bilgiler vardır, fakat benim bilmem yine başkadır. Kamerası vardır, ses düzeni vardır, ama benim gözlerim ve duyup konuşmam farklıdır. Abdullah amca çocuğun feraset ve anlayışını çok beğenmişti. Sorduğu sorulara aldığı cevaplar, gayet mantıklıydı ve berrak bir imana işaret ediyordu. Aslında buradaki işi bitmiş, kimlik numarasını çoktan almıştı; ama muhabbete devam etmek istedi. — Peki, varlığına inandığın Rabbin için ne yapman gerektiğine dair ne biliyorsun? — Ne yapmam gerektiğini biliyorum amca, fakat ne kadarını yapabildiğim hususunda kendimi yeterli görmüyorum. — Ne bildiğini söylersen, neler yapabileceğine dair yardımcı olabilirim belki evlâdım. — Neler yapmam gerektiğine dair şuradan biliyorum amca: Öncelikle, Rabbim bana bir gönül vermiş. Kendisini bilmeyi nasip edip muhabbetini gönlüme yerleştirmiş. Ben de gönlümde sadece O'na ve sevdiklerine yer vermeliyim, O'nun istemeyeceği şeyleri gönlümden uzak tutmalıyım. İkinci olarak bana verdiği dili razı olmayacağı sözlerden korumalıyım. Her zaman O'nu söylemeli, O'nu anlatmalıyım. Son olarak bana verdiği bu bedeni onun razı olacağı şekilde kullanmalı, bir gün toprak olacak vücudumu O'nun yolunda eskitmeliyim. Benim bildiğim bundan ibaret.| - Ee evlâdım daha ne yapacaksın, başka bir şey kalmadı ki! — Efendim yapmalıyım, etmeliyim diyorum ama bal demekle ağız tatlanmıyor ki! Gidilecek yolu bilmek ayrı, usulüyle yolda yürüyebilmek apayrı bir şey yine bilgisayar tabirleriyle söylemek gerekirse, Şeytan denilen melun Hacker, benim sistemimde ki NEFS virüsünü aktif hale getiriyor. Üstesinden gelebilene aşk olsun. Etkili bir antivirüs programı bulmam lazım belki de… — Ben biliyorum, dedi Abdullah Hoca ve ekledi: NAMAZ — Eveeet amca, NAMAZ anti-virus programlarından birisidir. Hayat sistemine kurup, günde beş kere da bağlanırız. Böylece sürekli güncellenir.”
alıntı...


Üzülme!.. Dert etme can!.. Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan... Ne mutlu sana!.. Elinde olmayanları söyleme bana... Elinde olanlardan bahset can!… Üzülme!.. Geceler hep kimsesiz mi geçecek?.. Gidenler dönmeyecek mi?.. Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede.. Veya bir bahar sabahında karşına çıkmış... Bil ki! Güzellikler de var bu hayatta... Gel Git’lerin olmadığı bir hayat düşünebilir misin?.. “Hüzün olgunlaştırır” ...“Kaybetmek sabrı öğretir”...
*********************************************************



"Sevdanın hası sese gelmez, söze de gelmez. Sessiz yaşanır."

Murathan Mungan
*********************************


Zamanı yıllarla tartanlar yanılırlar,
Hiçbir şey tartılmaz başka bir şeyle..
Hatta çoğu zaman kendiyle bile..
Yaşanır,içini tohuma bırakır.
Geçer gider,
Geçmez sandıkların bile..


Murathan Mungan




*******

Followers

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

************
blogger counter

View My Stats *************************************

widget
**************

****************************free counters