Çaresiz
Ah bilsen, bir bilsen duyduklarımı
Sanki bir dağ ağırlığı kalkacak üzerimden
Ve nehirler boşalacak sanki içerimden
Sakın bilme!
...Anlatsan duyarım bütün güzellikleri
Erir dağlarımın başındaki kar.
Sussan içimde kıyamet kopar
Sakın konuşma!
...
Ha küreğe mahkum olmak prangaya vurulmak
Ha görmemek gözlerini,ikiside bir
Bütün kördüğümleri çözecek gözlerindirSakın bakma!
...
Bir haberin gelse iki satırlık
Yüreğim birdenbire kanatlanır yücelir.
Bir martı gibi çıkar kapına gelir.
Sakın yazma!
...
Çıkıp gittiğinden beri sessiz sedasız.
Başıboş kalan esir, zindanda yatan hürüm.
Dönmesen çaresiz kalır ölürüm
Sakın gelme!
...
İşte dağlar taşlar şahidim olsun
Yüzüme bakma, konuşma, yazma istemiyorum
Dipsiz karanlıklara bağırıp duruyorum
Sakın işitme!
YAVUZ BÜLENT BAKİLER
---}--}@
Allah’ım, gözlerimin önünde zulme uğradığı halde yardım etmediğim mazlumdan..
Bana defalarca yapıldığı halde karşılığını vermediğim iyilikten..
Benden özür dilediği halde özrünü kabul etmediğim hatalı kardeşimden..
Üzerimde hakkı olduğu halde hakkını vermediğim hak sahibinden..
Ayıbı bana göründüğü halde ayıbını örtmediğim mümin kardeşimden..
Bulaştığım halde terk edemediğim günahlardan ötürü özür diliyorum..
Senden, mazeretimin kabulünü umuyorum..
Ya İlâhî, bütün bu günahlar ve benzerleri için..
Bir daha asla onlara dönmeyeceğim derin bir pişmanlıkla..
Sana dönüyor, senden özür diliyorum..
Şu halde Muhammed ve âline salat ve selam eyle..
Düştüğüm sürçmeleri benim için pişmanlık sebebi eyle..
Yaptığım kötülüklerden bana kötülüğü terk etme kararlılığı icad eyle..
Sana muhabbetimi Sana yeniden dönüşüme vesile eyle..
Bana sahih bir tövbe nasip eyle..
Ey tevbe ed [erek Kendisine yeniden dön] enleri seven Allah’ım..
Senai DEMİRCİ
Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi: – Ey Allah'ın Resulü! Kadir gecesinin hangi gece olduğunu bilecek olursam, o gece nasıl dua edeyim? diye sordum. Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam "Allahümme inneke afüvvün tuhibbü'l-afve fa'fu annî "Allahım! Sen çok affedicisin, affetmeyi seversin. Beni bağışla! diye dua et" buyurdu.
"Unutmuşum, affedersin..."
-Yalnızım, çok yalnızım.
-Hatırlıyor musun; "çok yakınım ben" demiştim sana, "çok yakın!" Senin sana olduğundan bile yakın. Kendi kendini çağırdığında ne kadar yakından duyuyorsan, ondan da yakınım. Kendinden bir şey istediğinde ne kadar çabuk cevap veriyorsan, bundan daha hızlıyım.
-Doğru. Sen hep yakınsın ama, nedense, ben uzaklardayım. Bana küsmüşsün sanıyorum.
-Öyleyse, secde et ve yaklaş! Alnına dokunacak yakınlığım. Aslında alnına yazılıdır yakınlığım. Araya benliğini koyduğun için, bencilliğini öne sürdüğün içindir bana uzaklığın.
-Yüzüm yok yakınında olmaya. Çok kusurluyum. Günah üstüne günah işledim. Sözüm yok sana sakladığım. Kirli dudaklarım. Yalanlar söyledim, boş sözlere değdi dilim.
- Pişmanlığını görüyorum elbet. İçindekileri yakıcı sızıları duyuyorum. Söylemek isteyip de söyleyemediklerini de özür olarak kabul ediyorum. Yüzünün kızarması bile kabulüm. Bilmiyor musun ki, bağışlamayı seviyorum ve seve seve bağışlıyorum.
-Biliyorum ama yine de unutup hata ediyorum. Gördüğünü göre göre, görmüyormuşsun gibi yaşıyorum. İşittiğini bile bile, işitmiyormuşsun gibi boş şeyler konuşuyorum. Sözümden dönüyorum yine. Utanıyorum. Bağışlar mısın sahiden?
-Dedim ya; bağışlamayı kendime ilke edindim. Hiçbir şeye mecbur olmadığım halde, merhamet etmeyi kendime kural diye yazdım. Affetmeyi her şeyin önüne koyuyorum.
- Ben seni hep yakar diye tanıyorum. Hemen kızıp gazaplandığını düşünerek, korkuyorum, titriyorum. Çarparsın diye keyfimce yaşayamıyorum. Gazabın da var senin.
-Rahmetim gazabımdan önce gelir. Kızmam bile rahmetimin hatırınadır. Ben yakmam seni. Sen ateşe atarsın kendini. Seni senden korumak içindir tehditlerim.
-Yine de korkuyorum. Çok korkuyorum.
-Defalarca ve en önce merhamet sahibi olduğumu hatırlattım sana. Her sözün başında. Her işin eşiğinde. Daha çok, hatırımı saymanı isterdim. Bir hatırlasana; bir zamanlar hatırlanmaya değer bir şey değildin. Eksikliğini kimsenin dert etmediği dönemlerde, seni var kılmak istedim. Kendi yokluğunu kendinin bile fark etmediği yıllarda, seni insan etmeye karar verdim. Şimdi seni en çok sevdiğini söyleyenlerce insafsızca çöpe atılabilecek biçimsiz bir et parçasıydın; sana yüz verdim. Sana yaptığım iyiliğini bilmeni istedim. Hep teşekkür etmeni bekledim.
-Çürüyecekmiş bedenim. Toprağa girecekmişim. Yüzüm eriyecekmiş. İsmim silinecekmiş. Dar bir yere bırakılıp terk edilecekmişim. Bu dehşet içinde nasıl teşekkür etmemi istersin?
-İlk söylemede, anlamamış olmanı anlayışla karşılıyorum, yine söylüyorum. Unutabileceğini bile bile yeniden hatırlatıyorum. Kolayca gözden çıkarılacak, leke diye silinebilecek, kirli ve isimsiz bir damlaydın; seni adam ettim. Yokluğunda seni yakıp yok edebileceğim halde, varlığından niye öç alayım, niye seni önemsiz sayayım? Senin varlığını herkes inkâr ederken ben inkâr etmediğim halde, seni niye unutulmuşluğa terk edeyim? Seni kendime muhatap seçecek kadar önemsediğim halde, niye kurumuş kemiklerini toprakta bırakayım? Seni hiç yoktan yarattığım halde, hiç sebepsiz var eylediğim halde, ikinci defa yaratmakta niye usanayım, niye vazgeçeyim?
- Keşke bunui daha sık hatırlatsan!
-Hatırlasana kuşluk vaktini. Her sabah uyandığında yeniden bulmuyor musun bedenini? Gözlerini açar açmaz, hatırlamıyor musun unuttuğunu kendini? Ayrıca, bir bak yeryüzünü ölümünün ardından nasıl dirilttiğime. Kurumuş çubukları, ölmüş dalları, soğumuş kökleri çiçek çiçek, rengarenk, terü taze tenlerle, sıcacık meyvelerle yeni baştan dirilttiğimi görmüyor musun bugünlerde?
- Unutmuşum, Rabbim, affedersin, çok affedersin. Sen affetmeyi çok seversin.
Senai Demirci
-Yalnızım, çok yalnızım.
-Hatırlıyor musun; "çok yakınım ben" demiştim sana, "çok yakın!" Senin sana olduğundan bile yakın. Kendi kendini çağırdığında ne kadar yakından duyuyorsan, ondan da yakınım. Kendinden bir şey istediğinde ne kadar çabuk cevap veriyorsan, bundan daha hızlıyım.
-Doğru. Sen hep yakınsın ama, nedense, ben uzaklardayım. Bana küsmüşsün sanıyorum.
-Öyleyse, secde et ve yaklaş! Alnına dokunacak yakınlığım. Aslında alnına yazılıdır yakınlığım. Araya benliğini koyduğun için, bencilliğini öne sürdüğün içindir bana uzaklığın.
-Yüzüm yok yakınında olmaya. Çok kusurluyum. Günah üstüne günah işledim. Sözüm yok sana sakladığım. Kirli dudaklarım. Yalanlar söyledim, boş sözlere değdi dilim.
- Pişmanlığını görüyorum elbet. İçindekileri yakıcı sızıları duyuyorum. Söylemek isteyip de söyleyemediklerini de özür olarak kabul ediyorum. Yüzünün kızarması bile kabulüm. Bilmiyor musun ki, bağışlamayı seviyorum ve seve seve bağışlıyorum.
-Biliyorum ama yine de unutup hata ediyorum. Gördüğünü göre göre, görmüyormuşsun gibi yaşıyorum. İşittiğini bile bile, işitmiyormuşsun gibi boş şeyler konuşuyorum. Sözümden dönüyorum yine. Utanıyorum. Bağışlar mısın sahiden?
-Dedim ya; bağışlamayı kendime ilke edindim. Hiçbir şeye mecbur olmadığım halde, merhamet etmeyi kendime kural diye yazdım. Affetmeyi her şeyin önüne koyuyorum.
- Ben seni hep yakar diye tanıyorum. Hemen kızıp gazaplandığını düşünerek, korkuyorum, titriyorum. Çarparsın diye keyfimce yaşayamıyorum. Gazabın da var senin.
-Rahmetim gazabımdan önce gelir. Kızmam bile rahmetimin hatırınadır. Ben yakmam seni. Sen ateşe atarsın kendini. Seni senden korumak içindir tehditlerim.
-Yine de korkuyorum. Çok korkuyorum.
-Defalarca ve en önce merhamet sahibi olduğumu hatırlattım sana. Her sözün başında. Her işin eşiğinde. Daha çok, hatırımı saymanı isterdim. Bir hatırlasana; bir zamanlar hatırlanmaya değer bir şey değildin. Eksikliğini kimsenin dert etmediği dönemlerde, seni var kılmak istedim. Kendi yokluğunu kendinin bile fark etmediği yıllarda, seni insan etmeye karar verdim. Şimdi seni en çok sevdiğini söyleyenlerce insafsızca çöpe atılabilecek biçimsiz bir et parçasıydın; sana yüz verdim. Sana yaptığım iyiliğini bilmeni istedim. Hep teşekkür etmeni bekledim.
-Çürüyecekmiş bedenim. Toprağa girecekmişim. Yüzüm eriyecekmiş. İsmim silinecekmiş. Dar bir yere bırakılıp terk edilecekmişim. Bu dehşet içinde nasıl teşekkür etmemi istersin?
-İlk söylemede, anlamamış olmanı anlayışla karşılıyorum, yine söylüyorum. Unutabileceğini bile bile yeniden hatırlatıyorum. Kolayca gözden çıkarılacak, leke diye silinebilecek, kirli ve isimsiz bir damlaydın; seni adam ettim. Yokluğunda seni yakıp yok edebileceğim halde, varlığından niye öç alayım, niye seni önemsiz sayayım? Senin varlığını herkes inkâr ederken ben inkâr etmediğim halde, seni niye unutulmuşluğa terk edeyim? Seni kendime muhatap seçecek kadar önemsediğim halde, niye kurumuş kemiklerini toprakta bırakayım? Seni hiç yoktan yarattığım halde, hiç sebepsiz var eylediğim halde, ikinci defa yaratmakta niye usanayım, niye vazgeçeyim?
- Keşke bunui daha sık hatırlatsan!
-Hatırlasana kuşluk vaktini. Her sabah uyandığında yeniden bulmuyor musun bedenini? Gözlerini açar açmaz, hatırlamıyor musun unuttuğunu kendini? Ayrıca, bir bak yeryüzünü ölümünün ardından nasıl dirilttiğime. Kurumuş çubukları, ölmüş dalları, soğumuş kökleri çiçek çiçek, rengarenk, terü taze tenlerle, sıcacık meyvelerle yeni baştan dirilttiğimi görmüyor musun bugünlerde?
- Unutmuşum, Rabbim, affedersin, çok affedersin. Sen affetmeyi çok seversin.
Senai Demirci
Anın bir asra bedel olduğu bu geceyi layıkıyla değerlendirenlerden eyleye mevla bizleri,affımıza vesile olması niyazıyla...
gecenin bereketi ,feyzi ,nuru bizlerle olsun inşaallah...
Ya Erhamerrahımin
Ya Erhamerrahımin
Ya Erhamerrahımin
Değer verdiğim yegane değer sendendir,bizleri değerli kulların arasına kat bu gecenin hürmetine..Katında makbul kullarından eyle....
bize sana layık ameller işleyebilmemiz,sana layık olduğun şekilde şükredebilmemiz için gayret ver ...
,Cemaline layık bir hayat bahşet bize,ve cemalinle müşerref eylediğin ebrardan,
mukarrrebundan yaz bizleri..
sevenlerimizi
illede sevdiklerimizi..
seni sevdiği için gönlümüze taht kuranları...Amin..
Dualarda unutulmamak,dualarda buluşmak ümidiyle...
Okyanus yürekli dostum ,Bi_iznillah'ıma...
İlahi büyüksün suçuma bakma Tek arzum dünyada dostsuz bırakma
ALLAH,ım beni yak dostumu yakma Parlaklık ver ışığına dostumun
Sararıp solmasın hep gülsün yüzü , İstemem yaşlarla dolmasın gözü
Ruhuma ilaçtır sohbeti, sözü Ballar çıksın kaşığına dostumun
Dostluk sevdasıyla kaynıyor kanım Dostlarla tükensin ömrüm,her anım
Dostlara fedadır her zaman canım Yüzler sürsem eşiğine dostumun...
alıntı
Siyah Lale Ve Tefekkür...
"…Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Haşir Suresi 59-9)
Siyah Lale, “Gamdan güler zevali melalime ağlarım “der sanki lisan-i haliyle… Türdeşi olan beyaz laleler haz ve zevk yolcusuyken o çileye taliptir zira… O, hak nebiye kulak hatta yürek veren… ”Benim bildiğimi bilseydiniz az güler çok ağlardınız” diyen o hak nebi’ye… Gözyaşı ile beslenir siyah lale… Ruhu tertemizdir zira çile banyosunda yıkanır her daim… Şiirseldir ve açıktır ilhama bundan dolayı… O acıyı şerbet tadında yudumlar, yudumlarken türdeşleri hayatı şehvet tadında… “Ekserunnas” değil “ulul elbab” olma makamıdır onun ki… Ali bin Ebi Talib’in sözündeki gibi “İnsanlar arasında insanlardan bir insan olmak” ama dik durmak ve prensip sahibi olmak… Alexendra Dumas’ın “Siyah Lale “ romanında vurgu yaptığı gibi ilkeli olabilmek… O basit bir Stoaci değildir asla… Izdırab onun mesleği değil davasıdır zira…
Yüreğine sekine inmiştir çoktan… O halinden memnundur zira…
Tarihin karanlık sayfalarında açar siyah lale… Her Hak yolcusu bir siyah lale âdeta… Sümeyye siyah bir lale mesela… Rabbim Allah ve Resulum Muhammed dediği için yatırılır çölün ortasına… Sövmesi istenir Allah’ın Resuluna… O ise şehadetini tekrar eder tükürür gibi Ebu Cehil’in suratına…O çileye taliptir zira… Böylece yarılır vücudu ailesinin gözleri önünde ve vücudu olur parça parça… Ak yürekli siyah lale kan verir böylece yeryüzünün damarlarına… O çileyi yudumlar şerbet tadında…
~~~~~~~~
Mus’ab bin Umeyr siyah bir lale çölün bağrında açan… Rahatı ve konforu yüreğinin eliyle itenlerden ve Allah Resulünun yolundan gidenlerden… Mekke’nin en güzel delikanlısı… Güzelliği dillere destan… Ama o maddesinin enkazı altında değil… O, Hakka dilbeste… Mekkeli kızların kendisine aşk mektubu gönderdiği ama O en büyük aşk'ın peşinde… Allah Resulü Uhud’ta iken İslam’ın bayraktarlığını yapan… İlay-i kelimetullah için vücudu parça parça doğranan… Parçalanmayan bir imanı var zira… Onun aşk'ına Allah’ın elçisi şahit… Sireti sureti kadar güzel siyah bir lale zira çileyi aşk makamında yudumlayan bir başka güzel o….~~~~~~~~
Siyah lale gündüzü yaşarken geceyi hatırlatan ve rahatı zahmette, sefayı çilede bulanların çiçeği… Rahmete mazhar olmanın sırrının zahmetten geçtiğini fark edenlerin… Çile ve ızdırabı yudumlayan bir Hak yolcusunun ruh portresini hatırlatır siyah lale… Saçım kadar başım olsa her gün birini koparsalar yinede davamdan vazgeçmem diyenlerin ve zindanda zahmeti değil rahmeti keşfedenlerin… Cibril soruyordu Allah Resuluna “Ey Resul! Kul bir peygamber mi yoksa kral bir peygamber mi olmayı yeğlersin? “Allah Resulu kul peygamber olmayı diyordu… Siyah lale peygamber mahfiyeti…. Siyah lale tevazu…
Fatima ahlakını hatırlatır siyah lale… Elleri nasır tutan bir hizmetçisi dahi olmayan masum Fatimayı… Zahmetin altındaki ince rahmeti keşfeden bir yüce isim Fatima… Rabiatül Adeviye yine bir numune-i imtisal ilk nesillerden ahlakı ve erdemiyle temayüz eden … Haz yerine çile dolu zühd ve takva eksenli bir hayatı seçen…. Zeynep el Gazali bunun çağdas bir örneği… Bunun nice örnekleri var tükenmedi tükenmeyecek asla…
Siyah lale bir isar tablosu…Tefani sırrı var onda… Başkaları için yaşamanın ve fedakarlığın ve dolayısıyla çileyi yudumlamanın tadı var… Siyah lale yüreğime kayıtlı bir divan ve siyah lale yüreğimin dudaklarındaki dua'm… Siyah lale vakar ve siyah lale diğergam bir yüreğin sembolik anlatımı… Siyah lale yürek bahçemizin nadide çiçeği… Onu ot görenlere ne YAZIK!
Bilgin ERDOĞAN
Bilmem ki hangi asırda kaybettiğimiz cennetleri şimdi ikindilerde gözyaşları ile arıyoruz ..
Sanma ki vefasızlığın neticesi cehennemde yanmak bize bu kadar zor gelecek ..
Bir bilsen bize asıl cehennem “sende mi?”demen olacak ..
Sanma ki bizi yakacak cehennemin ateşi olacak ..
Bir bilsen bizi asıl yakacak ateş ayrılırken ardından bakışın olacak ..
EY ANDELİB-İ ZÎŞAN
Yoruldum yürümekten sensiz bir ömür boyu,
Ayaklarım tutmuyor dizde derman kalmadı.
Ne tarafa meyletsem dibi olmayan kuyu,
Gün yüzüne çıkmaya gayri zaman kalmadı.
Bitirdim benliğimi boşa çıktı her uğraş.
Ellerimde hep hüsran gözbebeklerimde yaş…
Ancak seninle biter bende başlayan savaş.
Sensizlikte kavruldu şu yüreğim an be an.
Fakir, sesine muhtaç Ey Andelib-i Zîşan!
Varlığın aynasında her dem mührün görünür.
Kâinat oluk oluk yürür kumsallarında.
Seninle tüm iklimler nevbahara bürünür.
Sensin ıtra can veren bir gülün dallarında.
Azad etme ne olur dergâhından köleni.
Yalnızım, biçareyim kapından kovma beni!
Gökyüzünde tanıdım ışık ışık gölgeni.
Sensin tüm âlemlere ezelî nurlu nişan.
Yalnız sendedir ilaç Ey Andelib-i Zîşan!
Yükselirken semaya önünde Cebrail’le,
Sidret-ül Münteha’ya varınca âlem durdu.
Durdu bütün melekler hatta Cebrail bile,
Bir adım yürüseydi tutuşur kül olurdu.
Yürüdün ellerinde aşkların en temizi…
Gökyüzüne nakşoldu ayaklarının izi.
Mevla unutturmasın sonsuza kadar bizi.
Bu biçare yüreğim yokluğunda perişan,
Bana da gönlünü aç Ey Andelib-i Zîşan!
Kerem et kevserinden bir damla su içeyim.
Ta ki yanık gönlümde tüm ırmaklar çağlasın.
Senin için şu sefil canımdan vazgeçeyim;
Nazarın yüreğimi bin yerinden dağlasın.
Düşürme bedenimi ebedi hüsrana yar!
Seninle derman düşsün bu biçare cana yar!
Bitsin kör karanlıklar kavuşayım Sana yar!
Aşkınla biter zulmet dolar âlem nur-efşan;
Gönlüme nurunu saç Ey Andelib-i Zîşan!
YUSUF AYDIN (sahra&su)
08.07.2010 HATAY
**************************************************************
Bi_iznillah tan alıntı..
gönlüne sonsuz nur küçük dervişim..
Konuşmayı öğrendikten sonra sustum, anlam kazandı susuşlarım.
Kelimelerin peşinden giden bir bilme dilencisiydim, kırk yıl köleliğine mahkûm edecek bir ilme açıldı avuçlarım.
Üftadeyim susuz şehrin merkezinde.. Pür-hazan gönlüm, iftarsız oruçlarım...
'Anne' dediğimde geçen acılarım, öpüldüğünde iyileşen yaralarım yoktu benim.. Ter yağışlı çetin yokuşlarım…
Yumdum kelimelerimi, gölgesiz lehçelerle konuştum dünyayla.. Dünya beni suçlar, ben dünyayı suçlarım...
Yanağımdaki gamzeyi ancak yüzüm olgunlaştıktan sonra görebildim..
Güneşe, sadece batmaya yakınken çıplak gözle bakabildim..
Anlamak yetmedi, kavradıktan sonra öğrenebildim..
Kaynağına dökülebilen tek şeyin aşk olduğunu, ancak aşk'ı yaşadıktan sonra söyleyebildim..
Kalemin çalımı dilimi ezdiğinde, sustum ve sadece yazabildim..
Dönmese dilim, lal olsam da ne fark eder, düşüncelerimi kuşatsın selaset..
Çirkin olsam da bakılmasa yüzüme, bakışlarıma düşsün asalet..
Eli bastonlu âmayım, sallanıp dursam da, ruhumu sarsın metanet..
Zenginlerin dünyasında karın doyurma telaşım var… Bu mu adalet..?
Bir canım vardı benim sandığım, anladım ki o da emanet…
"Kadim Dolunay"
''Kalbe Sözden Çok,Sükûttan manalar akar..''
“Gitmekle gidilmiyor ki,
Gitmekle gitmiş olamazsın;
Gönlün kalır,
Aklın kalır,
Anıların kalır."
Cemal Süreya
.//..Sözler tükendi dilimde..
"Elem neşrah leke sadrak.."
Ve "Affet beni Rabbim" diyorum susarak ve sadece ağlayarak..//..
Dua dua sabır d/okuyorum halim sana teslim Rabbim...
İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor.
Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için.
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için.
Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için.
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi birşey vermedigi için.
Ve ölmekten korkuyor aslında yaşamayı bilmediği için.
William Shakespeare
Bazen söylenecek söz kalmaz...
bazende söylenecek okadar şey varken
kelimeler boğazınızda düğümlenir...
Bazen gururunuz izin vermez konuşmanıza bazende korkularınız.
Kim bilir belki de konuşmanıza gerek yoktur zaten.
ya her şey bitmiştir çoktan ne söyleseniz kar etmez
Ya da söylemeniz gerekenleri söyleyemediğiniz için
her şey kayıp gider ellerinizden.
Siz öylece bakarsınız ardından ve keşke sözün bittiği o yerde
hiç durmasaydım dersiniz pişmanlık içinde.
insanın anlam aktarımını belki de en iyi yaptığı şeylerdir sözcükler.
Bir şeyler anlatmak,sevgini haykırmak, adına kullanırsın sözcükleri.
Ancak öyle anlar vardır ki,
sözcüklerin nerdeyse sınırsız olan dünyasında bile yetersizlik duygusunu yaşarsın.
ya artık anlatacak mecalin kalmamıştır
ya da anlatacaklarını anlayabilecek aklı bulamamışsındır karşında.
Garip ve hüzünlü bir yetersizlik duygusudur yaşadığın.
Belki yutkunur belki de"yok" dersin "olmayacak" dersin.
gözlerini yere diker ve ümitsizliğine çare ararsın kelimelerin çıkmaza giren sokaklarında.
Ve Anlarsınki Herşeyin anlamsız geldiği andır.
Anlatmanın bos oldugunu anladıgınız andır.
Gözlerin konuşmaya başladığı andır..
Sözün bittiği yer, duanın başladığı yerdir
Göze Almalı Bazen
Göze almalı insan bazen;
Kırılacak dal olmayı ya da tutunduğun dalın kırılacağını.
Bir kalpte yıldız olmayı ya da kaymayı.
Bir gözde ışık olmayı ya da sönmeyi.
Bir gerçek olmayı ya da hayal kalmayı.
Beraber uyumayı ya da yanlız uyanmayı.
Ona dokunmayı ya da resmine bakmayı.
Göze almalı insan bazen;
Bugün var olmayı ya da yok kalmayı.
Nefes almayı ya da can çekişmeyi.
Gamzelerinin çıkmasını ya da yanaklarının ıslanmasını.
Su olmayı yanan bir yüreğe ya da kendinde ateş olmayı.
Göze almalı insan bazen;
Deli olup umursamamyı ya da akıllı olup umursanmayı.
Göze almalı insan bazen;
Sözün bittiği yerde hoşçakal demeyi…
________________alıntı__
Cengiz Numanoğlu
"Çok sevdiğin ama geri döndüremeyeceğin kişilerin en kötü yanı; Onları her hatırladığında seni tekrar tekrar terk etmeleridir.''
Hayat çok şey öğretiyordu ama bir hayli kabadayıydı..
ALINTI
VEFA HZ.'NİN DUASI
Ya Allah!
Dünya ve ahirette karşılaşacağım her bir korku için 'lailaheillallah' ı,
Her keder ve üzüntü için 'maşa'allah'ı,
Her bir nimet için 'elhamdulillah'ı,
Hayret verici her şey için 'subhanallah'ı,
Her bir günah için 'estağfirullah'ı,
Her darlık için 'hasbiyallah'ı,
Her musibet için 'inna lillahi ve inna ileyhi raciun'u,
Her bir kaza ve kader için 'tevekkeltu alellah'ı
Her bir itaat ve isyan hareketi için 'la havle vela guvvete illa billahil aliyyul aziim'i, hazırladım.
Ey Rabbım! Bize arttır da eksiltme, bizi şereflendir de hor ve hakir kılma, bize ver de mahrum bırakma, bizi seç de üzerimize ihtiyar etme.
Bizden razı oluver bizden kabul eyle. Ey Kerem sahibi! Ey esirgeyenlerin en merhametlisi! Duamı kabul eyle. Hamd alemlerin Rabbın'a mahsustur.
Bu günüme, yarınıma, dünüme
Baktığımda aklıma hep "bir" düşer.
Garibim yol bilmem hemen önüme
Vuslat için bir kılavuz "nur" düşer.
Dosta hasret bir uykusuz pınarım
Sitem etme ben kendimi kınarım.
Zemheride cayır cayır yanarım
Ağustosda yüreğime "kar" düşer.
Hesaplar güngünü geçer kayıda
Ben rahmet beklerim karşı kıyıda.
İbrahim ateşte, Yusuf kuyuda
Bayram eder, hatırına "yâr" düşer
Hakkın boyasıyla boyanamazsam,
Zulmün kapısına dayanamazsam,
Gaflet uykusundan uyanamazsam.
Hem bedenim, hem ruhuma "kir" düşer.
Tuzaklar kurulur yolun üstüne
Sevda borç değil mi kulun üstüne!
Diken arasında gülün üstüne
Seher vakti damla damla "ter" düşer.
Baktığımda aklıma hep "bir" düşer.
Garibim yol bilmem hemen önüme
Vuslat için bir kılavuz "nur" düşer.
Dosta hasret bir uykusuz pınarım
Sitem etme ben kendimi kınarım.
Zemheride cayır cayır yanarım
Ağustosda yüreğime "kar" düşer.
Hesaplar güngünü geçer kayıda
Ben rahmet beklerim karşı kıyıda.
İbrahim ateşte, Yusuf kuyuda
Bayram eder, hatırına "yâr" düşer
Hakkın boyasıyla boyanamazsam,
Zulmün kapısına dayanamazsam,
Gaflet uykusundan uyanamazsam.
Hem bedenim, hem ruhuma "kir" düşer.
Tuzaklar kurulur yolun üstüne
Sevda borç değil mi kulun üstüne!
Diken arasında gülün üstüne
Seher vakti damla damla "ter" düşer.
Abdullah GÜLCEMAL
Rızık, çok para kazanmak demek değildir, parayı sağlıkla yiyebilmektir. Rızık, ekmek, peynir, bal demek değildir. Rızık, midenin onu kabul etmesidir. Sakıp Sabancı yedi mi bütün malını mülkünü de gitti? Rızkı neyse onu yedi...
Vehbi Koç demişti ki: "Bir simide hasretim!" Hastaydı, yiyemiyordu. Nice zenginler tanırım ki hastalığından dolayı istediklerini yiyemez.
Ben köydeyim, her yer ağaç... Binlerce yaprak var. Hepsinin rızkı var, o rızık gelmese kuruyacaklar. Etrafa bakıyorum. Allah kediye kürk giydiriyor, yılana çok değerli deri veriyor. Bedava... Onun rızkı o! Koyun seri bir halde zehirli otların arasından zehirsizleri bulup yiyor, rızkını buluyor. Kartallar leşleri yer, ortalık tertemiz olur. Solucan lisan-ı halle diyor ki: "Ben acizim, zayıfım". Allah solucana topraktan rızık veriyor. Denizdeki balık diyor ki: "Ben elbise dikemem". Allah balığın elbisesini biçiyor, dikiyor, giydiriyor. Hem de ne elbiseler... Renk renk, süslü...
Bu sebepten Bediüzzaman Hazretleri buyurmuş ki: "Helal rızık iktidar ve ihtiyar ile mütenasiben değildir." Yani adam akıllı veya çalışkan olduğu için zengin olmuş diyemeyiz. O rızkı ona Allah nasip etmiş. Çalıştım da kazandım, demek doğru değildir. Kendini putlaştırmak oluyor.
Kurbağa ineği görmüş, ben de bunun kadar büyük olurum, demiş. Şişmiş şişmiş, en sonunda patlamış. İşte hırs budur. Hırs, zengin olmak isteyeni bitirir.
İnsan, Allah'ın Rahimiyetine ve Hakimiyetine sığınırsa rahat eder.
Servetimiz olur, rahatımız olmayabilir. Ev alırız, ağız tadıyla oturamayabiliriz. Bankada biriken paraları yiyemeyebiliriz... Hadiseler gösteriyor ki, hayat bizim istediğimiz gibi devam etmiyor.
Bu sebepten, hırslanmaya lüzum yoktur. Elbette maddeten kalkınacağız. Fakat yanlış anlaşılan bir durum var. Zengin olmak için, para kazanmak için (şahıstan devlete kadar) hırs değil, plan program lazım, üretime yönelik çalışmak lazım.
Müslüman çalışacak da kazanacak da zengin de olacak amma, helal yoldan kazanıp, fakir gibi yaşayacak. Müslümanca yaşayan bir insan, asla fakir olamaz!
Üstat, Uhuvvet Risalesi'nde bir metot buyuruyor:
"Eğer malı çok seversen, hırs ile değil, belki kanaat ile malı talep et. Tâ çok gelsin."
10 Temmuz 2010, Cumartesi
HEKİMOĞLU İSMAİL
ZAMAN
SABAH NAMAZI
Vakit seher…
Zamanın rahmine sabahın nütfesi düştü az önce.
Gün doğuyor yine ve yeniden...
Zamanın rahmine sabahın nütfesi düştü az önce.
Gün doğuyor yine ve yeniden...
Şimdi hatırla ki ,
sende bir zamanlar yokluğun karanlığında yitiktin.
Kimsenin adını bilmediği,hatırını saymadığı bir yetimdin.
Hatırla ki,
Rabbin seni yokluğun gecesinden varlık ufkuna eriştirdi.
Unutulmuşluğun gecesinde bırakmadı seni.
Rabbin seni sahipsiz de bırakmadı..!!
Kimsenin adını bilmediği,hatırını saymadığı bir yetimdin.
Hatırla ki,
Rabbin seni yokluğun gecesinden varlık ufkuna eriştirdi.
Unutulmuşluğun gecesinde bırakmadı seni.
Rabbin seni sahipsiz de bırakmadı..!!
Şimdi seher vakti...
Sıyrıl gafletin gecesinden.
Sehere aç gözlerini.
Rabbine aç gözlerini.
Uyan..!!
Uyan ve an seni hiç unutmayan Rabbini herkes unutsa bile,seni unutmayan Rabbini herkesin O’nu unuttuğu anda an!Kalk!
Kalk ve miracına eşlik et En Sevgilinin(asm).
Sehere aç gözlerini.
Rabbine aç gözlerini.
Uyan..!!
Uyan ve an seni hiç unutmayan Rabbini herkes unutsa bile,seni unutmayan Rabbini herkesin O’nu unuttuğu anda an!Kalk!
Kalk ve miracına eşlik et En Sevgilinin(asm).
Şimdi sabah! Şimdi sabah namazı vakti…
ÖĞLE NAMAZI
Vakit Öğle…
Güneş göğün en yüksek noktasında.
Tıpkı gençliğin gibi.Şimdi gün de bir delikanlı..
Heyecanlı ve telaşlı…
Sanki hiç bitmeyecekmiş gibi,hiç akşam olmayacakmış gibi…Oysa , güneş şimdi batmaya başladı...
Zirveye erişen herkes gibi o da alçalmaya başladı.
Akşama akıyor ışıklar artık.
Bil ki gün akşamlıdır; bil ki yazın sonu hazandır.
Güneş göğün en yüksek noktasında.
Tıpkı gençliğin gibi.Şimdi gün de bir delikanlı..
Heyecanlı ve telaşlı…
Sanki hiç bitmeyecekmiş gibi,hiç akşam olmayacakmış gibi…Oysa , güneş şimdi batmaya başladı...
Zirveye erişen herkes gibi o da alçalmaya başladı.
Akşama akıyor ışıklar artık.
Bil ki gün akşamlıdır; bil ki yazın sonu hazandır.
Vakit öğle…
O kadar gürültü var ki ortalıkta …
Kalbinin sesini duyamıyorsun bile.
Kalbinin sesini duyamıyorsun bile.
Ruhunun sonsuza uzanan emellerine kör olmak üzeresin.
Telaşların arasından sıyrıl, yer ayır ruhuna.
Kalbini sonsuzluğa bitiştir.
Alnını secdeye değdir
Telaşların arasından sıyrıl, yer ayır ruhuna.
Kalbini sonsuzluğa bitiştir.
Alnını secdeye değdir
Şimdi Öğle vakti...Öğle Namazı vakti...
İKİNDİ NAMAZI
Vakit İkindi...
Gün ihtiyarladı.
Gün ihtiyarladı.
Güneş solgun rengini bırakıyor güller üstüne.
Hüzün renkli bulutlar sardı göğü.
Güneşin saltanatı bitmek üzere.
Zevale akıyor ışıklar.
Hüzün renkli bulutlar sardı göğü.
Güneşin saltanatı bitmek üzere.
Zevale akıyor ışıklar.
Hatırla ki,
sende bir ömrün ikindisine yürüyorsun..!!
Tenin soluyor.Gözlerinin feri çekiliyor.
Öbür kıyısındasın artık nehrin.
Güz yaprakları gibi.
Hem dalındasın hayatın , hem de düşmeye hazırsın...
Rüzgarı bekliyor gibisin.
İnceldiğin yerden kopmaya hazırsın.
Hoyrat bir rüzgar artık zaman.
Tenin soluyor.Gözlerinin feri çekiliyor.
Öbür kıyısındasın artık nehrin.
Güz yaprakları gibi.
Hem dalındasın hayatın , hem de düşmeye hazırsın...
Rüzgarı bekliyor gibisin.
İnceldiğin yerden kopmaya hazırsın.
Hoyrat bir rüzgar artık zaman.
Şimdi İkindi Vakti.
Secdeye koy alnını.
Zamanın sahibini selamla.
O’na konuş, O’nunla konuş;dualarını fısılda.
Sonsuzluğa tutun hece hece...
Zamanın sahibini selamla.
O’na konuş, O’nunla konuş;dualarını fısılda.
Sonsuzluğa tutun hece hece...
Şimdi İkindi.Şimdi İkindi Namazı Vakti...
AKŞAM NAMAZI
Vakit Akşam.
Gün ölmek üzere .
Güneş ışıklarını topluyor eşyanın
üzerinden .
Kızılca kıyameti kopuyor dünyanın.
Kara kefenini giyiniyor gün.
Gülün rengi soluyor, eşyanın cezbesi yitiveriyor.
Gün ölmek üzere .
Güneş ışıklarını topluyor eşyanın
üzerinden .
Kızılca kıyameti kopuyor dünyanın.
Kara kefenini giyiniyor gün.
Gülün rengi soluyor, eşyanın cezbesi yitiveriyor.
Hatırla ki,senin de akşamın olacak bir gün..!!
Ömrünün ışıkları solacak.
Hayatının perdesi çekilecek Dudakların da donacak gülücük güneşi.
Zaman uçurumun olacak; gelen günün güneşi sana doğmayacak..!!
Hayatının perdesi çekilecek Dudakların da donacak gülücük güneşi.
Zaman uçurumun olacak; gelen günün güneşi sana doğmayacak..!!
Şimdi akşam.
Herkesin senden uzaklaşacağı ölüm anını hatırla ki,
sende şimdi herkesten ve her şeyden uzaklaşıp Rabbine yanaşasın...
Seni sen yokken de bilen Rabbin , sen öldükten sonrada bilecek elbet.
Herkesin unuttuğu yerde seni bir O hatırlayacak.
Hatırını yalnız O bilecek.
sende şimdi herkesten ve her şeyden uzaklaşıp Rabbine yanaşasın...
Seni sen yokken de bilen Rabbin , sen öldükten sonrada bilecek elbet.
Herkesin unuttuğu yerde seni bir O hatırlayacak.
Hatırını yalnız O bilecek.
Sen de O’nu an şimdi.
Şimdi akşam vakti.Akşam Namazı Vakti...
YATSI NAMAZI
Vakit Yatsı...
Gün çoktan öldü...
Gün çoktan öldü...
Güneş ışıklarını topladı.
Gece hükmediyor aleme...
Gece hükmediyor aleme...
Güneşin saltanatı bitti.
ışıklar tükendi ufuklarda .
Renkler ellerini çekti eşyadan.
Gül soldu, gün soldu.
Göğe yöneldi gözler.
ışıklar tükendi ufuklarda .
Renkler ellerini çekti eşyadan.
Gül soldu, gün soldu.
Göğe yöneldi gözler.
Hatırla ki,
sende unutuşun kara gecesinde yuvarlanacaksın.
Bir adın kalacak geriye..!!
Bir mezar taşın hatırlayacak belki seni.
Belki o da unutacak.
Bir adın kalacak geriye..!!
Bir mezar taşın hatırlayacak belki seni.
Belki o da unutacak.
Düşün ki ,
unutuşun koyu karanlığı çökmüş üzerine .
Yokluğuna çoktan alışılmış.
Unutuluşun hepten kanıksanmış.
Kimsenin özlediği bile değilsin artık..!!
Yokluğuna çoktan alışılmış.
Unutuluşun hepten kanıksanmış.
Kimsenin özlediği bile değilsin artık..!!
Hatırla bunları...
Hatırla ki, çoklarının seni unuttuğu bu gece , herkesi unutup sen de O’nu hatırla..!!
Çoklarının ışıklara kanıp sahte renklerin kuyularına daldığı bu gece,
Rabbine kan ,Rabbine uyan..!!
Çoklarının ışıklara kanıp sahte renklerin kuyularına daldığı bu gece,
Rabbine kan ,Rabbine uyan..!!
Şimdi Yatsı Vakti.Şimdi yatsı Namazı Vakti...
Senai DEMİRCİ
Ya Ben, Aş(ı)k Olmalıyım..Ya Aşk, Ben Olmalı
Hakikâti bulmanın yolu olmalı aşk
Teslim olmalı Hazretiİbrahim gibi, ateşe atılacağını bile bile...
Ya ben, âş(ı)k olmalıyım
Ya aşk, ben olmalı…
Aşk...Âb-ı Hayat Suyu Olmalı Tek Hecede
Sana sıkıntıların ardından gül bahçesi gelecek demiştim
İşte gerçek olan bu…güzelliğine meftun olduğumuz dünya dikenlerle dolu.
Binlerce cümle var usumda yazılmayı bekleyen
Bir şeyleri özlüyorum, adi küllenmiş asklarda gizli...
Duygularim eski bir liman misali saklanıyorlar yüreğimde...
Gözlerim ateş topu sanki...yanaklarım solgun...dudaklarım kupkuru
Gönlüm dert yumağının verdiği hüzünle dolu...
Ah!şu geceler...tüm maskeleri indiriyor birer birer yüzlerimizden
Keşke yağmur yağsa bu gece veya rüzgar esse delicesinden
Ugultusunu duysam, kükrer gibi gürleyen gök gürültüsü
İçimde hiç bilinmedik kıvılcımları yaksa…
Veya kar, tipi, boran olsa...korksam ve sinsem yastığımının kenarında
Bir dost sesi duysam basucumda ve saatlerce ağlasam/k
“Hayat sanki bir rüya,
Gerçeklikten de öte belki,
Dudakların arasından çıkan iki hecedir hayat...ö-lüm”
Uzun zaman oldu ki, yağan yağmuru sessizce izlemedim...
Gökyüzünü usanmadan seyretmeyi, gözlerimi kapayarak
Doğanın huzur veren dinginliğini içimde hissetmeyeli çok zaman oldu...
“Haykırmak geçer kalbimin hücrelerinden
Utanç duvarı misali susar dilim, çıkmazlara girer bedenim”
Yok mu dost sesi?
Yok mu aşkin sinesi?
Sahi nedir aşk?
Bu soruyu sorduğum zaman kendime, cevapsiz kalıyorum.
Bir nefeslik olmamalı, bir içimde bitmemeli aşk...Hayatım olmalı
Büyütmeliyim her soluğumda, içimdeki sevday yasatmalıyım...
Olumsuzluk sarmamalı benliğimi, karamsarlık uzak olmalı düşlerimden
Özgür olmalı ruhum...
Attığım her adımımla, aldığım her nefesle, yüreğimde özgür olmalı
Düşlerimden ötesini aşk süslemeli
Adım aşk olmalı hayallerimde…
Bir cevabı olmalı...noktalar konuşmamalı soruların ardından
Aşk öpmeli dudaklarımdan, aşk tutmalı elimden dost sıcaklığı ile
Âb-i hayat suyu olmalı tek hecede…
Gülün kırmızılığında, lâlenin güzelliğinde,
Karanfilin beyazlığında görebilmeliyim aşkı…
Züleyhâ gibi yanmalıyım aşkın narından
Dağları deldirmeli Ferhat gibi
Yada mecnun gibi sevgilinin güzel yüzünde,
Hakikâti bulmanın yolu olmalı aşk
Teslim olmalı Hazretiİbrahim gibi, atese atılacağını bile bile...
Ya ben, âş(i)k olmalıyım
Ya aşk, ben olmalı…
alıntı...
Bizim de uzun dikenlerimiz var...
Eski zamanların dondurucu bir kışından bütün hayvanlar çok etkilenmiş, büyük kayıplar vermişler.
Ama en çok kayıp veren kirpilermiş.
Çünkü onların pek çok hayvan gibi kalın kürkleri yok, kendilerini sıcak tutması zor olan dikenleri var.
Bu durumdan en az zararla kurtulmak için kirpiler meclisi toplanmış, çözüm aramaya başlamış.
Tartışa tartışa, nihayet geceolunca tüm kirpilerin bir araya toplanmasına, birbirlerine yakın durarak geceyi geçirmelerine karar verilmiş.
Böylece kirpiler birbirlerinin yakınlıklarından yararlanacak, aralarındaki hava tedavülünü önleyerek
donmaktan kurtulacaklarmış .
İlk deneyimlerinde bunun işe yaradığını görmüşler.
Ama başka bir problem çıkmış ortaya.Üşüyen kirpiler birbirlerine fazla yaklaştıklarından yaralanmalar gerçekleşmiş.
Daha sonraki gece yaralanma korkusundan birbirlerinden uzak durmuşlar ama bu seferde donmalar meydana gelmiş. Ne var ki, her gece kâh uzaklaşa kâh yakınlaşa, deneye yanıla , soguk havadan korunacak kadar yakın , bir birlerini incitmeyecek kadar da uzak olan , mesafeyı bulmayı öğrenmişler.
Bizim de uzun dikenlerimiz var.
Bunlar hayata karşı filtrelerimiz.
Bazen faydalı, bazen de zararlı
Çoğu zaman, kimseleri yaklaştırmıyoruz yanımıza.
Filtrelerimizden elemeden kimseleri sokmuyoruz hayatımıza
Ne var ki, paylasma ancak yakınlaşmakla mümkün.
Birbirini incitmeyecek kadar uzak, hayatın soğuk zamanlarında üşümeyecek kadar da yakın olmayı , öğrenenlerden olabilmek dileğiyle..
alıntı...
Doksan dokuz tesbihte sabır diye çektiğim ah’dı ardına bıraktığın aşk
Gecenin karanlığında bir namazlık pişmanlığımdı ki
????: Tevbe ~ Tevbe Edenler'in Sitesi !! http://www.tevbe.org/forum//showthread.php?p=317987
Kaldıramıyorum başımı seccadelerden şimdi
Susmuyor içimin nehirleri,
Gecenin karanlığında bir namazlık pişmanlığımdı ki
????: Tevbe ~ Tevbe Edenler'in Sitesi !! http://www.tevbe.org/forum//showthread.php?p=317987
Kaldıramıyorum başımı seccadelerden şimdi
Susmuyor içimin nehirleri,
Coştukça sen bileniyorsun sayfalara, ben kesiliyorum hiçliğin adı.
B/akma gönlüme; kanıyorum.
B/akma gönlüme; kanıyorum.
Gölgeni düşürdüğüm sayfalara s/özümü d/ağlıyorum.
Aşkın mürekkebi kandı,
Düş(ürül)düğüm kuyularda kan kusuyorum.
Aşkın mürekkebi kandı,
Düş(ürül)düğüm kuyularda kan kusuyorum.
Mahşerde mizanımım sol kefesine ağır düşüyor gülüşün,
Gülmeleri yasak eyliyorum yüzüme.
Hükmü vurdum ömrüme;
İçimde harlanan cehennemde yanmak düştü hisseme.
Gülmeleri yasak eyliyorum yüzüme.
Hükmü vurdum ömrüme;
İçimde harlanan cehennemde yanmak düştü hisseme.
Ve sen!
Suskunluğumun örttüğü içimin toprağında (g)ö(mü)lüsün
Ardına akıbetin için dualar düştüğümsün
Ardına akıbetin için dualar düştüğümsün
Ben hiç kin büyütmedim kalbimde.
Bu yüzden hüznü gözlerime mübah kıldı aşk.
Faili olmadığım günahları da aldım üstüme.
Bu yüzden hüznü gözlerime mübah kıldı aşk.
Faili olmadığım günahları da aldım üstüme.
Bedelini ödediğim kara kefenlerde aklayamıyorum şimdi ruhumu.
Musalla taşına düşürdüğüm hayalleri yağmalıyor yüzümden düşen damla
Musalla taşına düşürdüğüm hayalleri yağmalıyor yüzümden düşen damla
Ah uğruna ömrümü sadaka verdiğim sevda!
Ne yüzsüzsün ki hala dileniyorsun kapımda
Uslanmaz yanına biçemezken paha,
beş kuruşa satıyorsun hicabını.
Ne yüzsüzsün ki hala dileniyorsun kapımda
Uslanmaz yanına biçemezken paha,
beş kuruşa satıyorsun hicabını.
Şimdi öldür içinde benden kalanları !
Bulanık suda ellerini yıkama telaşına kapıl git!
Susuzluğunu başkalarının yüzünden düşen gözyaşıyla dindir.
Bulanık suda ellerini yıkama telaşına kapıl git!
Susuzluğunu başkalarının yüzünden düşen gözyaşıyla dindir.
Ve sen ol yine dillerden yüreklere akmış cinayetin zanlısı.
Günahkar bir çocuğu doğuran gecenin sancısı…
Farkında değimlisin?
Katladıkça günahlarını sandukanda,
yolunu gözleyen olacak, kabir azabı
Katladıkça günahlarını sandukanda,
yolunu gözleyen olacak, kabir azabı
Biliyorum,
Ne desem nafile!
Çözemeyeceksin sözcüklerin sırrını.
Diriltmeyeceksin ruhunu tövbeyle yıkanmış seccadenin kucağında.
Ne desem nafile!
Çözemeyeceksin sözcüklerin sırrını.
Diriltmeyeceksin ruhunu tövbeyle yıkanmış seccadenin kucağında.
Dört duvar arasına sıkışıp kalsa da ruhun,
Dökmeyeceksin pişmanlığını gecenin koynuna.
Dökmeyeceksin pişmanlığını gecenin koynuna.
Dur biraz!
İnsanlığını hatırla.
Ve ağla artık katliamına
Ağla artık katliamına…
Olmaz gönlüm, olmaz öyle! Keskin sirkenin akıbeti malûm. Dört mevsimi yaşayan bir cennetin bağrında büyüdün de sen, onun için böyle bir baharı ve yazı özlersin. İstersin ki çabuk geçsin fırtınalı sonbahar, ayaza durmasın kışlar. Dedim ya, sen dört mevsim hesabını yaparsın yaşarken duygularını. Ama bilmelisin herkes buralı değil. Bilmelisin, güneş görmeyen yurtlar var.
Olmaz gönül, olmaz öyle. Yükün ağır bilmekteyim, baharı yaşamayanlarla kış nasıl geçer; onu da bilmekteyim. Ama şunu da bilmekteyim ki, sabredebildiğin ölçüde yaşarsın. Eminim ki, hayat sabra denktir. Ve sabır, tahammülün bittiği yerde filizlenir, maneviyat çeperlerini genişlettikçe boy atar, sırf Yaradan'ı düşünerek fiiliyatta bulunduğun zaman neşv ü nema bulur.
Sabır gönlüm, sabır! İçine çekerken, zehir gibi gelir tadı, boğulacağını zannedersin. Kanın çekilir yüzünden, bembeyaz olur sîman; yutkunursun, geri döner içinde düğümlenenler. Başını eğmek istemezsin; ama kaldıramazsın da öyle göklere doğru. Ağlarsın, gözyaşın akmaz. Haykırmak gelir içinden, zangır zangır gürültüler habercisi olur titreyen ellerin. Konuşursun yalnızca kendinle, dökersin içini; senden başkası duymaz bilirsin bunu. Sitemlerin dillenir haklı olduğunca, bağırırsın rahatlarcasına, ama sadece kendi içinde, ama sadece Yaradan'la baş başa. Sonra gözlerin... Gözlerin nihai nokta olmak ister en sonunda. Durur öylece, bakar, bakar... Ve kimseler fark etmez neden donuklaştığını, kimseler anlamaz anlatmak istediği çifte derin mânâyı... Sonra çekip alıverirsin anlamlı bakışlarını ruhunu bir kenara bırakmışlardan. Yüzünü çekersin, yalan dünyanın yalancılarından. Alnındaki kırışıklıkları alıverirsin haberi olmayanların önünden. Doğruca bırakırsın asıl dergâha. Bağrına cennetler sığan seccadenin secdeliğine. Ve başlar böylece sabır maratonun. Korkma gönül, sen hele azmet sabır için, yüreğini koy ortaya, gör ne mânevî hediyeler paketliyor Yaradan...
En masumane tavırlarına gaddarca yaklaşanlar olacak belki. İçindeki çocuk hafife alınacak... Anlatmak istediklerin değil, anlaşılamamış yanların konuşulacak. "Olsun!" diyeceksin, yüzündeki gülümsemeyi kaybetmeden. Yine de hüsn-ü zan edeceksin. Allah için söylediğini yine Allan için olduğu yerde bırakacaksın. Yaradanı alıp yüreğine, sırtını dayayıp tevhidin çınarına, akıbeti ukbâda düşüneceksin. Ve kalbin şöyle bir hafifleyecek, damarlarına giden iyimserlik yolunu tıkamadığından...
Üzülüp acı çektiğin anlarda çileni hafife alanlar olacak belki... Öyle bir yanacak ki için, kimseye anlatamayacaksın. Günlerce ağlayacaksın gözyaşının lâhutî ikliminde. Sonra en yakınındaki, en yüreğindeki vuracak hislerini... Canım dediğin dönecek sırtını. Bir "ah!" çekeceksin derinden ve anlamaya çabalarken empatinin gücüyle, arkanı döndüğünde kimse kalmamış olacak. "Sabır" diyeceksin, yine sabır... Eyyüplerin torunluğuna yakışır sabır... "Bugün Allah için ne yaptın?" sorusu geldiği an kulağına, vereceği cevabı bulamayanların tedirginliği değil, en zor imtihanını başarıyla vermiş öğrencilerin rahatlığı olacak ruhunda. Başını yastığa koymadan "elhamdülillah" diyecek, rüyanda cennetten kesitler izleyeceksin belki... Ve sabaha erdiğinde, avucunda tuttuğun tesbih tanesi yine "yâ sâbır"la şakırdayacak...
Faltaşı gibi açılıp kalacak gözlerin bazen de... Çok şaşıracaksın, çoook! Ya gönül... Kalb kırmak çok kolay oldu, kalbin değeri pazarlara bile çıkartılmaz oldu. Tatlı sözü unutanlar çok, şu hengâmesinden sallanıp duran asırda! Aldırma diyemem, aldıracaksın elbet, hislenip içerleyeceksin belki. Zannediyor musun ki, yüreğine aldıklarına söylediğin nazenin kelimeler, boşta kalır! İnanıyor musun ki, sevdiklerin için kurduğun lâtif cümleler, öksüz bırakılır! Yok gönül, yok! Sahibi var hepsinin. Bırak duymasın insanlar, bırak sertliği onlara! Bırak, tabularına kale yapsınlar! Yeter ki sabret gönül, asıl sahibini düşünüp sabret, başını sonunu kestiremediğin olaylarda bile...
Bırak vursunlar ayıbını yüzüne, bir kusuruna binler cefâ taksınlar. Yaradan'ın "Settar" ismi, beşerin hükmüne mi kalmış. Sen sabret gönül... Felaket tellalları susmasınlar isterlerse? Olumsuzluğu yaymanın zevkine doyamayanlara inat, bütün güzel düşüncelerini yay sere serpe. Zehrini ağzında taşıyan yılanın başını ezemesen de, bal damlasın dilinden. İbrahim'in (as) ateşleri, gül olurken mi sunmuş Dostların Dostu şu ayetini: "Güzel söz, güzel bir ağaç gibidir ki onun kökü sabit, dalı ise göktedir." Sabır gücünün tükenirliğinden korkarsan bir gün, gel gir şu dizelerin sırlı havasına... İnan, kimse üzemez seni orda. Ve uzan o ağacın dallarından ötelere... Uzat ellerini ve bekle. Sabırla bekle gönül! En geç sûrun sesi duyulduğunda tutacak ellerinden Resuller Resulü. Pes etme, sabret gönül, sabret!...
(arzu çetin
Olmaz gönül, olmaz öyle. Yükün ağır bilmekteyim, baharı yaşamayanlarla kış nasıl geçer; onu da bilmekteyim. Ama şunu da bilmekteyim ki, sabredebildiğin ölçüde yaşarsın. Eminim ki, hayat sabra denktir. Ve sabır, tahammülün bittiği yerde filizlenir, maneviyat çeperlerini genişlettikçe boy atar, sırf Yaradan'ı düşünerek fiiliyatta bulunduğun zaman neşv ü nema bulur.
Sabır gönlüm, sabır! İçine çekerken, zehir gibi gelir tadı, boğulacağını zannedersin. Kanın çekilir yüzünden, bembeyaz olur sîman; yutkunursun, geri döner içinde düğümlenenler. Başını eğmek istemezsin; ama kaldıramazsın da öyle göklere doğru. Ağlarsın, gözyaşın akmaz. Haykırmak gelir içinden, zangır zangır gürültüler habercisi olur titreyen ellerin. Konuşursun yalnızca kendinle, dökersin içini; senden başkası duymaz bilirsin bunu. Sitemlerin dillenir haklı olduğunca, bağırırsın rahatlarcasına, ama sadece kendi içinde, ama sadece Yaradan'la baş başa. Sonra gözlerin... Gözlerin nihai nokta olmak ister en sonunda. Durur öylece, bakar, bakar... Ve kimseler fark etmez neden donuklaştığını, kimseler anlamaz anlatmak istediği çifte derin mânâyı... Sonra çekip alıverirsin anlamlı bakışlarını ruhunu bir kenara bırakmışlardan. Yüzünü çekersin, yalan dünyanın yalancılarından. Alnındaki kırışıklıkları alıverirsin haberi olmayanların önünden. Doğruca bırakırsın asıl dergâha. Bağrına cennetler sığan seccadenin secdeliğine. Ve başlar böylece sabır maratonun. Korkma gönül, sen hele azmet sabır için, yüreğini koy ortaya, gör ne mânevî hediyeler paketliyor Yaradan...
En masumane tavırlarına gaddarca yaklaşanlar olacak belki. İçindeki çocuk hafife alınacak... Anlatmak istediklerin değil, anlaşılamamış yanların konuşulacak. "Olsun!" diyeceksin, yüzündeki gülümsemeyi kaybetmeden. Yine de hüsn-ü zan edeceksin. Allah için söylediğini yine Allan için olduğu yerde bırakacaksın. Yaradanı alıp yüreğine, sırtını dayayıp tevhidin çınarına, akıbeti ukbâda düşüneceksin. Ve kalbin şöyle bir hafifleyecek, damarlarına giden iyimserlik yolunu tıkamadığından...
Üzülüp acı çektiğin anlarda çileni hafife alanlar olacak belki... Öyle bir yanacak ki için, kimseye anlatamayacaksın. Günlerce ağlayacaksın gözyaşının lâhutî ikliminde. Sonra en yakınındaki, en yüreğindeki vuracak hislerini... Canım dediğin dönecek sırtını. Bir "ah!" çekeceksin derinden ve anlamaya çabalarken empatinin gücüyle, arkanı döndüğünde kimse kalmamış olacak. "Sabır" diyeceksin, yine sabır... Eyyüplerin torunluğuna yakışır sabır... "Bugün Allah için ne yaptın?" sorusu geldiği an kulağına, vereceği cevabı bulamayanların tedirginliği değil, en zor imtihanını başarıyla vermiş öğrencilerin rahatlığı olacak ruhunda. Başını yastığa koymadan "elhamdülillah" diyecek, rüyanda cennetten kesitler izleyeceksin belki... Ve sabaha erdiğinde, avucunda tuttuğun tesbih tanesi yine "yâ sâbır"la şakırdayacak...
Faltaşı gibi açılıp kalacak gözlerin bazen de... Çok şaşıracaksın, çoook! Ya gönül... Kalb kırmak çok kolay oldu, kalbin değeri pazarlara bile çıkartılmaz oldu. Tatlı sözü unutanlar çok, şu hengâmesinden sallanıp duran asırda! Aldırma diyemem, aldıracaksın elbet, hislenip içerleyeceksin belki. Zannediyor musun ki, yüreğine aldıklarına söylediğin nazenin kelimeler, boşta kalır! İnanıyor musun ki, sevdiklerin için kurduğun lâtif cümleler, öksüz bırakılır! Yok gönül, yok! Sahibi var hepsinin. Bırak duymasın insanlar, bırak sertliği onlara! Bırak, tabularına kale yapsınlar! Yeter ki sabret gönül, asıl sahibini düşünüp sabret, başını sonunu kestiremediğin olaylarda bile...
Bırak vursunlar ayıbını yüzüne, bir kusuruna binler cefâ taksınlar. Yaradan'ın "Settar" ismi, beşerin hükmüne mi kalmış. Sen sabret gönül... Felaket tellalları susmasınlar isterlerse? Olumsuzluğu yaymanın zevkine doyamayanlara inat, bütün güzel düşüncelerini yay sere serpe. Zehrini ağzında taşıyan yılanın başını ezemesen de, bal damlasın dilinden. İbrahim'in (as) ateşleri, gül olurken mi sunmuş Dostların Dostu şu ayetini: "Güzel söz, güzel bir ağaç gibidir ki onun kökü sabit, dalı ise göktedir." Sabır gücünün tükenirliğinden korkarsan bir gün, gel gir şu dizelerin sırlı havasına... İnan, kimse üzemez seni orda. Ve uzan o ağacın dallarından ötelere... Uzat ellerini ve bekle. Sabırla bekle gönül! En geç sûrun sesi duyulduğunda tutacak ellerinden Resuller Resulü. Pes etme, sabret gönül, sabret!...
(arzu çetin
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
*******
Followers
Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı
************
View My Stats *************************************
**************
****************************
View My Stats *************************************