---}--}@ Arşivime Hoş Geldiniz,Benim Beğendiklerimi Umarım Siz de Beğenirsiniz... Resimler ve Yazılar Forumlardan Alıntıdır..
Flashı hazırlayan Can dervişim Bi_iznillah'ıma sonsuz teşekkürlerimle.....
huzurlu dinlemeler

NE ÇARE
Ahhh ahhhh
Hakikat şehrinde bir güzel gördüm
Bir göreni göremedim ne çare
Sevdayı aşkından yanıp kül oldum
Bir bilen yok soramadım ne çare
Bir zaman bekledim Leyla dağını
Bir zaman bekledim gül budağını
Bir zaman bekledim yar otağını
Vasılı yar olamadım ne çare
Andelibin işi ahu zar olur
O nasıl güldür ki tezce har olur
Bir gönül kul olur gah hünkar olur
Ben bu sırra eremedim ne çare
Bir gülün ki harı vardır yar demem
Kansız didelere ahu zar demem
Yüzünü görmeden yarim var demem
Ben bu yari bulamadım ne çare
Niceleri yar der gönlü binada
Niceleri yar der gönlü zinada
Nicesinin gönlü bey'tü şirada
Bu yar kimdir bilemedim ne çare
Duydum ki yarimin yeri Kaf imiş
Dillerde söylenen kuru laf imiş
Aslını sorarsan nun u kaf imiş
Pâyine yüz süremedim ne çare
Medeed Pir-i Sanii bir gör halimi
Bu salihe çok ettiler zulumü
Aç vuslat perdesin göster yüzünü
Çok ağladım gülemedim ne çare
Yazan ve seslendiren Serdar Tuncer




Click the image to open in full size.

Özlem, gidip görmek istemen
ama gidememen, görememen
gene de, istemen..

| Oruç Aruoba
Gidip, küçük bir caminin
iki vakit arasındaki tenhalığına
bağdaş kurduğumuzda,
bizden başka kıskanılacak kimse yoktur...

| Ali Ayçil
 

Âh miskin ruh! Yağmur yağsın, yalnız gök gürlemesin; etraf, zümrüt gibi yemyeşil olsun ama hiçbir tohum çürümesin, hiçbir dâne zâyi olmasın; analar çocuklar doğursun fakat ızdırap ve sancı çekmesin… Yani, feleğin geniş dairedeki çarkı ve hikmetli nizamı senin hendesene göre hareket etsin, istiyorsun!!
Hayır, hayır! Sen bu dünyaya sırf keyif sürmek, heva ve hevesine göre yaşamak için gelmedin. İnsânî kabiliyetlerinin inkişâf ettirilmesi, mâhiyetindeki yüceliklerin tomurcuklaşıp ortaya çıkması, içinin aydınlanıp Hakk’ı aksettiren bir ana haline gelmesi için, tekrar tekrar potalara konup ateşe arzedilecek, defalarca iğneli fıçılardan geçirilecek, defalarca ırgalanacaksın!Yol bu, töre bu, gerisi aldanma ve heves!
“Gevşeklik göstermeyiniz; tasalanmayınız,
İnanıyorsanız mutlakâ üstünsünüz!”
İşte yüreklere derman, diriltici nefes!
alıntı



Bir baksana gökler uyanık,yer uyanıktır.
Dünya uyanıkken uyumak, maskaralıktır.
‘M.A.E’



Umursama Dünya GeLse Üstüne, İçinde Büyüyen Bir Ahın OLsun,ELbet Bir Gün Devran Döner Tersine, TahammüL En Büyük SiLahın OLsun.

Yine sükutun lehçesinden konuşmak düştü…

Click the image to open in full size.

Bütün bahçeler sende toplanmış, gül müsün nesin?

Hafız-ı Şirazi







Mevlana resmi olmazsa olmaz ,bu da arşivden....









İkindiyi Şemsi tebrizi camiinde kıldık,özümün selamını iletip..
Dişçide işim uzadığı için biraz geç bir vakit oldu ,resimler çok net değil ama gene de paylaştım:)



Akşam ezanı okunurken Şerafetttin Camii ,akşamı orda kıldık...
Kültür parktan Hacı veyis zade camii,yatsı ezanı okunuyor,yatsıyı  da orada eda ettik,özüm için yaptığımız ziyaretlerimiz orda son buldu:)benim için güzel bir gündü..
En kısa zaman da Konya' yı ve istediği mekanları  ziyaret nasib olur Özüm ' e de inşaallah..
selam ve dua ile...

.............

Şaşılacak bir dünyada yaşamaktı; öğrendik
şimdi külçeler yüklüyüz şaşılacak bir biçimde
külçeler yüklüyüz ve çıkmak istiyoruz yokuşu
Sokaklar gittikçe katı bizim adımlarımıza
peşimizde bütün bahçeleri boşaltan ter kokusu
yankımız soyunup sevap rahatlığı alınan yataklarda
yürek elbet acıyor esvap değiştirirken
bizden artık akması beklenilen kan da katı
kovulduk ölümün geniş resimlerinden.
Efsanelerden kovulduk
kan ve demir kelimeleri söyleyince
elbiseler içindeyiz, şehrin içinde
önümüz iliklenmiş, ayakkaplarımız bağlı
kimsenin uykusunun fesleğen koktuğu yok
altıkırkbeşte vapur ve sancı geç saatlerde
eski savaşçılar vesair geçmiyor bulutlardan

.....................

Biliniyor
bizim mahsustan yaşadığımız
biliniyor
şarkıların sırası bizde
biliniyor
hayat bizden razıdır
biliniyor
otların sarardığı yerlerde güneş
kurşunun değdiği tende heves kalmıştır.

İsmet Özel

Ey Allah’ım beni senden ayırma 
Beni senin didarından ayırma 
Seni sevmek benim dinim imanım 
İlahi din ü imandan ayırma 
Sararıban soldum döndüm hazâna 
İlâhi hazânım daldan ayırma 
Şeyhim güldür ben anın yaprağıyım 
İlahi yaprağı gülden ayırma 
Ben ol dost bahçesinin bülbülüyüm 
İlahi bülbülü gülden ayırma 
Balığın canını suda dediler 
İlahi balığı gölden ayırma 
Eşrefoğlu senin kemter kulundur 
İlahi kulu sultandan ayırma.. 
Eşrefoğlu Rumi
Tüm su-i zanlarını Habil'e bırak ta gel..


Yanışlarını İbrahim'in gül bahçesine emanet ette gel..

Bırak alsın götürsün seni bu sel ; Nuh'a el sallada gel..
...
Gömleğin arkandan yırtılmasın, göğsünü güneşe genişlet, Züleyha'yı alda gel..

Sessiz tüm figanlarını Hira'ya gömde gel..
Alıntı
 
Neyi bulmak istediğini bilmeden sürekli ARAMAYA kalkma.
Hiçbir şey BULAMAZSIN.
Ancak inanarak, bilerek ve kendini VEREREK aradığını bulabilirsin.
UNUTMA..!
Bal ARISI çiçeğe konan tek böcek değildir;
Fakat ondan BAL çekmeyi bilen YALNIZ odur…
Ormanı görmedin…
Ağacı görmedin…
Rüzgarın önüne savurduğu birkaç kuru yaprağı,
insan zekasının bütünü sanıyorsun…
Cemil Meriç


düşleyen!..



Akşam geri verince bana gözlerimi
Şehir de kayboldu, denizin durgunluğu da
Bir anka kuşu yeniden karıyorken küllerini
Bir kaya oyuğu kendini alıştırıyorken boşluğa
Dedim, deniz de bendim, düşleyen de denizi
Ve sabah olur olmaz üstünde derinliğimin
Bir gülümseme gibi bulacağım kendimi.
Edip Cansever

Click the image to open in full size.
Annemin bana öğrettiği ilk kelime
Allah, şahdamarımdan yakın bana benim içimde
Annem bana gülü şöyle öğretti
Gül, Onun, o sonsuz iyilik güneşinin teriydi
Annem gizli gizli ağlardı dilinde Yunus
...

Ağaçlar ağlardı, gök koyulaşırdı, güneş ve ay mahpus.

.
.
.

sezai karakoç
Eski kitapçılardan Arif Polat`ın dükkânına gelen bir tanıdığı, çeşitli kitapları inceleyip:
—Bazı kitaplara bakıyorum da; bunları kim okur, diye merak ediyorum” deyince, Arif Polat başını kaldırmadan şu cevap vermiş:
— Ben de bazı insanlara bakıyorum da, bunlar hangi kitapları okur, diye merak ediyorum.
..Alıntı..
Vefa
Vefa ömrün saçlarına düşen aktır. Dert ile dermanı kardeş bilmektir. Yar dilinden ASK’TIR vefa.
Ömrün baharında sonbaharın rüzgârına gönül iklimi ile seyahattir vefa.
Vefa gönle gerekir. Gönlün deruni kıyılarında seferin soğuğuna aldırmadan seri yere vermektir. Ahde vefa ancak ince bir ruh iledir.
Vereni unutmama verilene razı olma.
*Handan Dalsar*
alıntı

”Tecellayı cemâlinden habibim nev-bahar ateş
Gül ateş, bülbül ateş, sünbül ateş hah u har ateş
Şua-ı afitâbındır yakan bilcümle uşşakı
Dil ateş, sine ateş hem dü çeşm-i eşkibar ateş
Hayali şem-i ruyinle aceb mi yansa cân u dil?
Nigârım gelde gör kalbimde ateş ah u zar ateş.
Ümid-i afiyet besle mi bu cân yârdan hâşa
Saçar oldukça gözden ol nigâr-ı gülizâr ateş.”
 
”Güzelliğinin tecellisinden sevgilim ilkbahar ateş
Gül ateş, bülbül ateş, sümbül ateş, diken ateş
Güneş gibi parlak yüzünün ışıklarıdır bütün aşıkları yakan
Gönül ateş, sine ateş ve her iki gözümden akan yaşların hepsi ateş
O güneş yüzünün hayaliyle acaba yanar mı bu ruh ve gönül
Güzelim gel de gör kalbimde ateş, ahuzarımda ateş.
Bu can sağlık sıhhat ümit eder mi yardan hâşa
O gül bahçesinin güzeli gözlerden ateş saçar oldukça.”
Esad-ı Erbili




Sevgi insanoğlunda öyle güçlü bir duygudur ki, Orta Anadolu’dan bir halk âşığına şunları söyletir:
“Mezarımı yol üstüne kazsınlar,
Yâr geçerken belki bana can gelir.”
Peki bir insanın sevgisini kendisi gibi âciz, artılarıyla birlikte eksileri de olan bir insana bu derece hasretmesi doğru mudur? İçimizdeki sonsuza müteveccih hissiyat, fânî olanda aradığını bulabilir mi?
İstatistikler, “Mezarımı yol üstüne kazsınlar.” diyecek kadar coşkun bir sevgiyle yuva kuran insanlardan pek çoğunun evinde az denemeyecek sıklıkta kavgalar yaşandığını, flört usulü evliliklerde boşanma nispetlerinin bir hayli yüksek olduğunu söylüyor. Elbette sevgi hayatı kuşatmalı, eşler ve aile fertleri arasında sevgi olmalı, seçtiğimiz işimize karşı sevgimiz olmalı, sevgi hayatı, canlı cansız bütün varlığı kuşatmalı. Sevginin olmadığı iş de aş da tatsız tuzsuz olur.
“Sevginin varlığın sebebi olduğu” şeklindeki düşünce, Gazali’den (ks) Bediüzzaman’a (ks) İslâm büyüklerince kabul edilir. Bu, tasavvuf ehli başta olmak üzere, İslâm ulemasının çoğunluğunun ortak görüşüdür. Bediüzzaman: “Muhabbet şu kâinatın bir sebeb-i vücududur, hem şu kâinatın rabıtasıdır, hem şu kâinatın nurudur, hem hayatıdır.” sözleriyle kâinatın yokluktan varlığa çıkışını muhabbete bağladığı gibi, hâl-i hazır varlığını ve işleyişini de muhabbetle izah eder. Bu konuda Prof. Dr. İbrahim Canan Bey’in ‘Bediüzzaman’da Muhabbet’ adlı çalışması oldukça ufuk açıcıdır.
Sadece Allah ile yarattıkları arasındaki değil, O’nun bir lütfu olarak, insan ile diğer canlılar arasındaki irtibatlar da muhabbet esaslıdır. Bu, varlık âleminde, atomun çekirdek ve elektronlarından, seyyare ve galaksilere kadar cazibe, çekim, meyil, ilgi ve yakınlık duyma şeklinde tecelli eder. Meselâ, hidrojenle oksijenin, suya dönüşmek üzere birleşmelerinde rol oynayan çekim gücüne, mecâzen aşk-ı kimyevî denir. Bediüzzaman’a göre, aşk ehli olan Allah dostları Vedûd isminin tecellilerine mazhardır. Bu ismin penceresinden bakılırsa, kâinatın mayasının, varlıkların hareketinin ve aralarındaki münasebetin, çekilme, çekme ve çekim oluşturma kanunlarından kaynaklandığı, bunların da sevgiden geldiği görülür. İlâhî sevginin tecellisinden ve o muhabbetten herkes istidadına göre mest olur.
Peki, sadece sevgiyle yola çıkan, mânevî dinamiklerle yeterince donanmamış insan aradığı huzur ülkesine ulaşabilir mi? “İman, insanı insan eder, hattâ sultan eder.” diyen Bediüzzaman, imanla beslenmeyen muhabbetin ve diğer lâtifelerimizin kendi başlarına bir hayat kılavuzu olamayacağına dikkat çeker. Bâki Olan’a (celle celâlühü) ulaşılmadan, O’nu tanımadan hakiki saadetin elde edilemeyeceğini ise, şu sözlerle ifade eder: “O’nu (celle celâlühü) tanıyan ve itaat eden zindanda dahi olsa bahtiyardır. O’nu unutan saraylarda da olsa zindandadır, bedbahttır.” Evet, Rabb’ine tam yönelemeyen insan meşakkatli hayat yolunun menzillerinde yorulacak, geçidi zorlu, suyu derin mesafelerinde bunalımlar yaşayacaktır. Bu sıkıntılar, ancak insanın nefsini ve Rabb’ini tanıdığı nispette azalacaktır. İnsanın kendisini doğru bir kılavuzla tanıması onun ruh haritasındaki her şeklin yerine oturması demektir. Felsefenin bakışıyla insan bir meçhul olsa da, bu, inanan insan için çok farklıdır.
Kur’ân, insanı abd (kul) olarak vasıflandırır. İnsan; eşya ve hâdiselerin tazyikâtından kurtulduğunda Allah’a gerçek mânâda kul olur. Böyle bir kulluğa erme ve sevgi dâhil bütün istidatların ruh haritasında yerini bulması elbette ki, terbiyeyle mümkündür. İnsan, küçük yaştan itibaren ancak irfan hedefli bir terbiyeyle sevgiyi sindirir.
Günümüzde psikiyatrik problemlerin bu derece artması, insanların her tür imkâna rağmen stres yüklü bir hayattan kurtulamamaları ve psikiyatriyle ilgili birimlerin hızla çoğalması ne anlatmaktadır? Bu problemlerin, Yaratıcı’nın insana bahşettiği sevginin doğru yön ve yerini bulamamasından kaynaklandığını söyleyebiliriz. Zîrâ, imanla beslenmeyen sevgi, zamanla insanı yanlış düşüncelere yöneltebiliyor. Çünkü Allah’a, Âhiret’e, ebedî hayata inanmadan sevmek ve bunu sürdürmek mümkün değildir. Kâinat’a ve varlıklara O’nun hesabına bakmak ve mahlûkatı O’ndan ötürü sevmek insanı ayakta tutar ve hayata bağlar. Sonunun yokluğa çıktığına inanılan bir hayatta, sevme ve sevilme insana azaptan başka ne verebilir?! Allah yoksa, Âhiret yoksa, insan için ne var?!.. Bu imansız düşünce ve sevgi hayata hangi rengi katabilir, insana hangi şevki verebilir?!
Diğer yandan, sevgisi imanıyla olgunlaşmış ‘Makber’ şairi Abdülhâk Hâmid, eşinin vefatı sebebiyle yazdığı uzun şiirinin sonlarında şu mısralarla huzur bulur:
“Andıkça seni büyür hayalîm;
Bir fecr-i azîm olur leyâlim.
Nâmın ne kadar enîs-i candır?
Feryadım ile sana revândır.
Allah derim, gelir mecalim;
Allah derim, biter zevalim.

Tahriki ile uçar bu savtın,
Gamdan ne kadar kırılsa bâlim.”
Evet, hayatın mânâsı Allah’a imanla keşfediliyor. Sevgi hakiki değerini imanın nuruyla kazanıyor. Bu yüzden öbür dünyaya uzanıyor, yokluğa ve eleme dönüşmüyor. Sevgi, Sevgiyi Veren’e yönlendirildiğinde; “Her şey fânî, Allah Ebedî Yâr” hakikati hissediliyor.
Tahir TANER
Sızıntı Dergisi / 2009 Ekim
Click the image to open in full size.




Yalnızca seni sevenleri sevmek,
sevgi değil,
değiş tokuştur...


C. ŞAHABETTİN
ÖZALP » 
 Berk
Gel Çocuk
Burçin YAMAN‘ın Git Çocuk adlı şiirine…
Gel çocuk renklensin bu kalp
Dokun hissettir en tatlı rengi
Al içinden tüm nefreti
Temizle sevginle yüreğimi
Paslandı kalbim
Nasıldır bilir misin ? paslı kalp
Umudu yitik, heycanı arayan
Sevgiye muhtaç…
Uzat ellerini. Bu bir ihtiyaç
Çocuk… Doktor…
Gitme! Gel, uzaklaşma
Al yükünü kalbimin

Berk ÖZALP
 Click the image to open in full size.

Gül Gibi Görünüp Diken Gibi Batandan, Dost Gibi Görünüp Yılan Gibi Sokandan sana sığınırım ALLAHIM...
Click the image to open in full size.
.

Kalp yumuşadıkça sağlamlaşır.


Sezai Karakoç
 

Ben üşüyorum, Sen, Dost’un gözleriyle ısıt beni.
Ben kanıyorum, Sen, dokunuşu merhamet olanlarla sar beni.
Ben korkuyorum, Sen, kalbime verdiğin îmanla koru beni.
Ben ağlıyorum, Sen, ülfetinle avut beni...


Ben savruluyorum, bilinmezlere hazan yaprağı gibi…

Sen tut beni.
Ben kayıyorum sırattan, Sen bırakma beni...


Bende kimsenin uğramadığı izbe köşeler var, karanlığın bile girmekten ürktüğü… Bende açılıp kapanmayan yaralar, rûhumu döven hırçın dalgalar var sonra… Dönüşü olmayan yollar uzaklığım kadar uzayan; dinmeyen gözyaşları var içime kanayan… Küçük bir kız/erkek çocuğu var, yetim bayramlar yaşayan…

Âhlar var, geceleri uyku tutturmayan…

Soğuk kışlar var, bir bakış olup gözümde donan… Yakan ateşler var, öfkem olup çarpan…
Bana, derin muhabbetini ver; ulvî kılan, mümin yapan, arıtan, çoğaltan, merhamet olup yetim başlar okşayan, şefkat olup mâtemlerin civarında dolaşan, fakir sofralarda zengin kılan, cömertlik olup mahrumlara dağıtılan, cesâret olup İslâm’a engelleri yıkan...


Bana, derin muhabbetini ver ; beni unutturup bana, sadece Sen’i hatırlatan, gündüz olup yüzler aydınlatan, gece olup hataları örten, kilit olup hayırlara açılan, merhamet olup hasta ruhuma dokunan…

 uzaklığıma rağmen, bana şah damarımdan daha yakın olan…

  edep edip başkalarını özlemekten, Sen’i özlettiren…

Vefâ olup; hatırladıklarımı Seninle râbıtalı kılan…


 rüzgâr olup çöllerde iz iz Nebî’yi arayan, peyk olup bir 

Kutb’un etrafında dönen...

 


Sen varsan, neyim yoktur ki…

Sen yoksan gönlümde, neyim vardır ki…

Click the image to open in full size.



A ş k dedim düştüm yoluna!

Düştüm yalınayak aşkın yoluna..
Bir garip s e y y a h ı m şimdi alemde,

Fikrim sensin,maksudum sen,her dem zikrimde.
Bir "h û"sesi yükseldi göğe, bir "h û"sesi aşkın dilinden,

Bırakma beni ya h û aşksız bırakma!
A ş kdiye diye geldim kapına!









Ey Rabbim! ...

Huzurda olmanın huzuruyla, manasını bilerek, tek, yüce ve sonsuz olduğunu idrak ederek geldim

'Namaz huzur iledir' dedin. Bir hiç olmanın bilinci ile geldim

Abdestin diriltici nefesiyle ve ruhuma işlenen manasıyla, ardında geçmişi ve geleceği bırakarak anı yaşamanın sevinci ile geldim

Gönül secdeleri ile geldim…

Gönlün işaret ettiği dilinle 'Ya Hu, ya Hu, ya Hu! ' lar/ la …

Ya Rabbi, her ezanda davet ettiğin, 'Haydin felaha, haydin kurtuluşa! '

sözü / ile

Ey gözleri ve gönülleri aydınlatan, kurtar bizi nefsin karanlıklarından!

Kulluğumu arz etmek, acziyetimi sunmak ve bunlar ile azametini duymak için huzurundayım.
Suçlarımı itiraf ve büyüklüğünü ikrar için buradayım.
Yüce âleminde tüm kâinatı arkama aldım ve gönlümü Sana açtım
İşte huzurunda, kıyamdayım

Rabbim, Sen gelenleri boş çevirmezsin, duamı, niyetimi kabul eyle!

Amin..
Click the image to open in full size.

Hayrı, iyiliği, güzel yüzlülerin / güler yüzlülerin yanında arayınız!

- Hz Muhammed (s.a.v) -
*******

Followers

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

************
blogger counter

View My Stats *************************************

widget
**************

****************************free counters