---}--}@
"Göğsünün içindekini hakîki gönül sanan kimse,
Hak yolunda iki üç adım attı da her şey oldu bitti sandı.
Aslında tesbih, seccade, tevbe, sofuluk, günahtan sakınma, bunların hepsi yolun başıdır.
Hak yolcusu aldandı da bunları varacağı konak sandı."
Mevlana
Bu, hep kendisiyle uğraşan beni, benden al!
Bu, seni tanımak için bana verilen gücü, seni unutmak için kullanmayayım. Beni benden al!
Beni al bu boş uğraşlardan! Lüzumsuz girip çıkmalardan… bu doldur boşaltlardan…
*
*
Ben, bu benlik diyarında gurbetteyim. Beni benden al!
Ali Hakkoymaz
Bütün sözlerimi unutmuş, bütün iyiliklerimi yitirmişim. Küsmüşüm, üzülmüşüm, yıkılmışım, kendimi senin ırmaklarına bırakmışım sonra. Yüreğimin coğrafyasını kaybetmişim, bütün dağlarıma kar yağmış, hudutlarına sığmaz olmuş yüreğim
'Çatallı yol ağzında şaşırıp kaldım Derviş!
Söyle hangi patika gül dağına gidermiş?'
(O.Olcay Yazıcı)
و
اللهمَ اجْعلْ صِيامي فيه صِيام الصّائِمينَ وقيامي فيهِ قيامَ القائِمينَ ونَبّهْني فيهِ عن نَومَةِ الغافِلينَ وهَبْ لي جُرمي فيهِ يا الهَ العالَمينَ واعْفُ عنّي يا عافياً عنِ المجْرمينَ
Allah’ım!
Tuttuğumuz orucumuzu gerçek oruç tutanların orucu gibi,ibadetlerimizi gerçek ibadet edenlerin ibadeti gibi kıl;
Bu günlerin hürmetine bizi gafillerin uykusundan uyandır; suçumuzu bağışla;
Ey âlemlerin Rabbi! Affet bizleri...
Ramazan Ayımız Mübarek Olsun...
اللهمَ اجْعلْ صِيامي فيه صِيام الصّائِمينَ وقيامي فيهِ قيامَ القائِمينَ ونَبّهْني فيهِ عن نَومَةِ الغافِلينَ وهَبْ لي جُرمي فيهِ يا الهَ العالَمينَ واعْفُ عنّي يا عافياً عنِ المجْرمينَ
Allah’ım!
Tuttuğumuz orucumuzu gerçek oruç tutanların orucu gibi,ibadetlerimizi gerçek ibadet edenlerin ibadeti gibi kıl;
Bu günlerin hürmetine bizi gafillerin uykusundan uyandır; suçumuzu bağışla;
Ey âlemlerin Rabbi! Affet bizleri...
Ramazan Ayımız Mübarek Olsun...
Osmanlı'da içinde hasta bulunan evin penceresine kırmızı çiçek konurdu. Onu gören satıcılar sessizce geçerlerdi. Çocuklar da başka mahallelerde oynarlardı....
...
..
.
..
.
*********************************************************
Veda tavafındaydık, milyonlarca Hacı hep birlikte gözyaşları içinde dönüyorduk. Kâbe'ye veda etmek diye bir şey olmadığını fark etmiştim. Her birimiz, Kâbe'yi kalbimize alıp götürmekteydik çünkü. Sır, herkesin kendi kalbindeydi. Ve kalpten kalbe geçmek ancak aşk ile mümkündü. Kavuşamama korkusunun insanı nasıl sardığına, nasıl kuşattığına canlı tanıklık etmekteydim.
Allah'ın (cc) cemalini görememek, O'na kavuşamamak en büyük ceza değil miydi... Aşksız kalmak; en büyük korku değil miydi o halde... "Kişi sevdiği ile beraberdir" hadisinde önümüze bırakılan ipucu biraz da buydu belki: Âşık olmak için sevgili olmayı bilmek gerekliydi. Bir sevgili gibi yaşamaya çalışmak, sevdiğin adına mücadele etmek, her şeyini sevdiğinin uğruna vermeye hazır olmak demekti. Aşkın amele dönüşmesiydi bir anlamda bu.
alıntı
Huzurlu,feyizli izlemeler efendim....
Sokaktan geçerken Yusuf’un yüzünün nuru o civarda bulunan köşklerin, evlerin pencerelerinden, kafeslerinden içeriye vurur, düşerdi.
Köşklerde bulunanlar: “-Belli ki Yusuf gezmeye çıktı, şimdi buradan geçiyor!” derlerdi.
Köşede bucakta oturanlar da duvarlarda ışıklar, parıltılar görünce, Yusuf’un oradan geçtiğini anlarlardı.
Yusuf’un geçtiği sokağa penceresi bulunan ev, onun oradan geçişinden şereflenir, nurlanırdı.
(Ey kardeş!) Aklını başına al da evinin penceresini Yusuf’un geçtiği sokağa aç; ve pencerenin önüne oturup onu seyret!
Âşık olmak demek, nur gelen tarafa pencere açmaktır. Çünki gönül, gerçek dostun yüzü ile aydınlanır, nurlanır.
(Mevlana, Mesnevi, c. IV. 3091-3096)
Devletlim! Afak içinde, mavera içinde neyim ben?
Ezelden ebede savrulan zaman harmanı içinde, bir burçak...
Kâh ekilen, kâh biçilen, kâh yeşerip, kâh dişlenen bir dane...
Bu dane, evvelce seni bilmeye özenir, bileceğini sanırdı.
Zamanlar geçtikçe hiçbir şey bilmeyeceğini,
bu dünyaya, sade hayran olmak için gelindiğini öğrendi.
Bilmenin âlâ derecesi bilmemek, ilmin gayesi de ilimsizlikmiş.
Buna, biz iman etmeyiz de kim eder? Söyle, kim eder? '
samiha ayverdi / hancı
Bir gün susacağız, sır tutan kuyular gibi,
Titreyerek yağan yağmurlar gibi, kar gibi.
Kar tanelerinden ilham alıp, susar gibi
Bir gün ruhumuzu yakacak sükut, nar gibi
BilalTIRNAKÇI
Bilmedim, vefâ denen meçhûl hazîne imiş
Fukarâ ömrün rızkı, cefâkâr sîne imiş.
...!
Ve yine kalemim inliyor derdimle ve yine o dinliyor beni,
anlıyor ve ifade ediyor.
Bazen düşünüyorum,
acaba onu kendi sorunlarıma âlet mi ediyorum
ve onu kullanıyor muyum hoyratça...
Öyle ya kimseye anlatamadıklarımı dinliyor
ve satırlara nakşederken hissettiklerimi,
küçük bir inilti çıkartıyor sadece...
Sessizce dinliyor ve herkesten iyi hissediyor belki...
Âyetle taltif sırrı onunkisi...
Kullanmak...
Sonra düşünüyorum ki,
o tabii görevini en iyi şekilde yapıyor sadece, fıtratını yansıtıyor kağıda...
O bize bilmediğimizi öğrenmemizin âyeti (Alak Suresi, 1-5)
Bu onun şerefi... Âyine olma sırrı onunkisi...
Öyleyse sorgulanacak olan, benim onu ne için inlettiğim...
Kağıdımı Rabbe dönük tutabiliyorsam... Kalem de hoş, kağıt da...
Rabbim!..
Emânet aldığım her bir âyeti,
sana dönük kullanma ferâseti, ilmi, gücü ve rahmeti ver bana...
Her şey Sen'den bir ayet.
Ve kalemim... Bana hep Sen'i fısıldayacak...
Ürkek ama varlığından emin...
Beni âyetlerine, âyetlerini bana aç...
Beni âyetlerini hatırlatan kullarınla destekle....
Âmin.
alıntı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
*******
Followers
Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı
************
View My Stats *************************************
**************
****************************
View My Stats *************************************