---}--}@ Arşivime Hoş Geldiniz,Benim Beğendiklerimi Umarım Siz de Beğenirsiniz... Resimler ve Yazılar Forumlardan Alıntıdır..



"Ateşten kızaran bir gül arar da
Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi…

F. Nafiz Çamlıbel



Ben, seni aramak ve bulmak için düştüm yollara... "Aramakla bulunmaz..."diyen söze aldanmadım. Bakmadım sözün bu yanına.... Susuzluğumu hissediyorsam bana değildi bu söz. Zîra devamında "Bulanlar; ancak arayanlardır..." ümidini fısıldayan bir ses vardı. Ve ben o sese uyup düştüm yollara... Çünkü içimdeki bu hasret ateşini sen yaktın. Bu çağıltılı "ara ve bul" sesi senden geliyordu... Bu senin çağrındı. Nasıl dururdum zincirlerimle... Nasıl beklerdim hapishanemde... Kırdım zincirlerimi, yıktım duvarlarımı... Düştüm yola... Artık bir yolcuyum ben de... Ezelle ebed arasında yoldayım şimdi. Seni arıyorum ama bilirim ki yoldaşım da yine sensin. Çünkü sen olmasan ne yol olurdu ne yolcu.

Ne kadar yol yürüsem önüm kapı ardım kapıydı... Seslenişim sanaydı bu yüzden: "Aç kapını ben geldim!" diye... Seni bulduğum, bildiğim her yerde, her nesnede rengin vardı, kokun, sesin. Ama hiç biri sen değildin. O yüzden baygın kokularıyla sermest olsam da gülün bir bir solup düştü yaprakları... Hangi suyu içsem daha da susadım. Hangi ekmeği yesem daha da acıktım. Hangi Züleyhâ'nın vuslat kapısında bulsam kendimi, bir hiçlik kuyusuna düştüm. Düştüm dünya gayyasına, düştüm. Düşmeyen kalkmaz, yitirmeyen aramaz ki... Düştüm, kalkacağım, yitirdim arayıp bulacağım.

Başı dumanlı dağlara düşüyor yolum, denize koşan sulara... Toprakla buluşan yağmura... Açan çiçeğe, uçan kelebeğe... Seni soruyorum. "Daha git..." diyorlar... Gidiyorum vadiler aşıyorum, yanardağlar gibi kalbimin ateşini salıyorum her yere... Haramiler çıkıyor önüme..."Dur, bekle..."diyorlar. Ama ben, akan sulara, yıldızlara bakıp "Ötesi... ötesi..."diyorum. Yürüyorum. Ne ten, ne can, ne yâr ne yâran.. .Geçiyorum hepsini... Ne şiir kurtarıyor beni ne söz... Adım ne, kimim ben, kadehimde ne var? Yoldayım ama illerim hani? Bunu da sen biliyorsun ancak. Biliyor ve çağırıyorsun kendine. Ama ne kadar gitsem, yol uzuyor, kısalmıyor.

Ben bu dert ile kime yanayım. Kime anlatayım sabahtan akşama senin için koştuğumu... Senden gelip sana gittiğimi... Akşam heybetinle kendimden geçip sabah merhametinle kendime geldiğimi.. .Ey kırık gönlün dermanı, ey Mecnun'un Leylâ'sı...Zebur okuyup Davut oldum, İncil okuyup İsa oldum. Yeryüzüne indim. Gökyüzüne ağdım. Çöl gecelerinde Medineli kızlarla şarkılar söyledim sevgilinin aşkına... Artık göster kendini de yeniden bir fidan gibi dikileyim toprağına... Çünkü derdim var, şifa senden, yol senin. Sen izin vermezsen yürüyemem. Yorgun düşüyor bedenim, güç ver. İçimin pencerelerini aç... Ne dünya kalsın ne ukbâ... Ezel günündeki nidanla beni bir daha çağır. Çünkü sultan sensin, devlet senin, izzet senin. Bak, yağmaya verdim cihanı... Tek yolunda yürüyeyim diye... Çünkü yol da senin, yolcu da... Renkten renge giriyorsun, bir sırrını çözemeden başka bir tecellinle kamaştırıyorsun gözlerimi... Aciz olan benim, kudretli olan sen...

Öyleyse tut ellerimden. Kapat gözlerimi... Kapat ki açtığımda seni göreyim. Kesreti geçip vahdete ereyim. Bir çift yeşil göze mahkûm etme beni... Yasemin kokulu bir bahçeye.. .Ne geçmişe ne bugüne ne geleceğe...Rahmet ki bitsin bu mahmur gece...Ben sabahına uyanayım.

Dağlar aşıyorum, kartallarla söyleşiyorum. Söz bitiyor, sen kalıyorsun. Denizler geçiyorum, beyaz köpüklü dalgalarla kıyılara vuruyorum. Su, bitiyor, yine sen kalıyorsun. Vadilerden geçiyorum. Çiçekler soluyor da yine sen kalıyorsun. Ben lal, ben âmâ... Sen baki, ben fânî... Sen konuşturmazsan ben konuşamam, sen baktırmazsan ben göremem. Sen işaretler göstermezsen ben yürüyemem. Bak, şehrimin kandilleri sönmüş. Lütfet ve yak onları..Bak, tarumar olmuş bahçem. Solmuş güllerim. Sen, dirilt onları... Sen olmazsan bütün vakitler akşam, sen olmazsan ne sefa var ne vefa... Ne dünya var, ne ukbâ.. .Toz toprak oluyorum kudretini görüp bir rüzgâr esiyor, bir gece kuşu ötüyor. Bu da senden, o.da senden. Hepsi senden.

İşte gecenin elbisesi... Kumaşı senden, işte gece sefaları açıyor. Kokusu senden.. .Ama biliyorsun ki, bunlar hep tuzak... Bana ne gül gerekir ne lâle... Mihman ver ki yolun doğru olanında yürüyeyim. Değilse yollar uçurumlara çıkar... Karanlık olur her yan. Güneşe söyle ki doğsun. Bileyim ki sabah oldu. Tekrar yürümek vaktidir, düşeyim yola... Kapansın ziyan defterleri, başlasın yeniden yolculuk neşesi... Ney olup inleyeyim, kaval olup ağlayayım. Yeter ki seni söylesin dilim, senin elinden tutsun elim. Bu cihan ortasında, bu dehlizde yalnız bırakma beni...Ezelden ebede savur beni..Savur ki, toprağını arayan bir buğday tanesi gibi senin iklimine düşeyim. Orda yeşereyim.

Pervane kesiliyorum ışığında... Görüyor ve biliyorsun. Kerem ediyorsun ve açılıyor perdeler. Safalar bahşediyorsun, tazeleniyor sözler... Hû dedikçe bayram ediyor lâleler... Bak, o zaman nasıl da kanatlanıyor gönlüm... Ne doğu kalıyor ne batı... Ne güneş ne ay... Sen gelip gönül mülküne şah oluyorsun, bir bir tükeniyor yollar. Kayboluyor gam ve mihnet deryası... Parlıyor ayna.. .Can evinde hüma kuşu... Harabe içinde define.. .Ben ne yaptım da geldi bu saadet.. .Mansur gibi dara mı çekildim. Ne yaptım da şad ettin gönül hanemi... Bilirim ki rahmetindir bu... Sen olmasan ne yol biter ne feryadım. Ne tedbirim kâr eder ne cehdim.

Meğer ki, hep sendeymişim, seninleymişim. Ne yol varmış ne yolcu... Hasretin vuslat, uzağın yakın imiş. Bunu da sen bildirdin. Şimdi şahbaz olup devran etmenin vaktidir gökleri... Şimdi selâmlamanın vaktidir melekleri... Tur dağında Musa, gökyüzünde İsa olmanın demi... Kapı açıldı, suret belirdi. Bitti kavga, bitti tuzak... Ne daneler var yolda ne avcı kuşları... Sen ki vefa bağının gülüydün, cefa senden uzak... Ben derdim, sen dermanım, sen ikrarımsın benim. Saf tutmuş selvinin secdesi sana. Bütün yollar sana doğrudur sana... Şimdi ulu divânında yine rahmet, lütfet ki bağışlansın suçum, uzun yoldan geliyorum ama ellerim boş. Sâdece hasretimi sunabiliyorum sana bir de aczimi...
Kabul buyurur musun?




Mustafa Özçelik

"İyilerle dost ol, kötülerden emin olursun."
Hz. Osman
********************
"Sen kendini küçücük et-kemik sanırsın. Oysa sende alem-i ekber gizlidir."
Hz. Ali

********************
İman çıplaktır. Onun elbisesi takva, süsü haya, Sermayesi ise ilimdir." Ebu Hureyre r.a.
*****************************************************************
Sabret.. sorunların var herkes gibi,

madem mutluluk kısa molalarda ancak , sonsuz mutluluk için sabrın şaşıracağı sabırla sabret..

Necip Fazıl



--------------------------------------------------------------------------------
"İnsana varamadın, Hakk'ı ne ararsın? Kendini tanımazken, tanıdık ne ararsın?"


Muhammed İkbal
*****************************************
Her insanın sadece aynalara gösterdiği bir yüzü,birde kimseye söyleyemediği hüznü vardır...
*****************************************************
"Dervişlik dedikleri hırka ile tâç değil.Gönlün derviş eyleyen hırkaya muhtâç değil."

Yunus Emre
******************************
İnsanların size karşı olmaları diye birşey yoktur.Onlar kendilerinden yanadırlar.O kadar...
*******************************************

"Kendi bahçesinde dal olamayan, Gelmiş benim bahçemde ağaçlık taslıyor!"
****************************************
"Bazen bir şeye şiddetli muhabbet, o şeyin inkârına sebep olur!"


Üstad Bediüzzaman Said Nursî
****************************************
"Güzelin güzelliğini artıran, çirkinin çirkinliğidir.

Üstad Bediüzzaman (r.a)
*********************************************
--------------------------------------------------------------------------------

Atalarının üstünlüğüyle övünen bir adam kendisini patatese benzeten arife sebebini sorduğunda aldığı cevap ibretliktir.


" Patatese benziyorsun çünkü onun da en hayırlı kısmı toprağın altındadır!"






*****************************************

Ey zavallı insan,

bu düşüşlerden, bu hallerden sakın ye'se kapılma;

gizli gizli o kadar çok dua et,

geceleri, o kadar çok ağla, inle ki;

sonunda yedi kat gökten kulağına kurtuluş sesleri gelsin.
*********************************


********


******************************
Ne duruyorum, ne yürüyorum, üzengideki ayak gibi
Ne susuyorum, ne konuşuyorum, kitaptaki yazı gibi
Ne varım, ne yokum, gülsuyundaki koku gibi…


- Hz. Mevlana -
" Talep şan değildir. Razı ol, şan da senin, nam da senin.
Varlığını bilinmezlik toprağına göm.
Gömülmeyen şey uç verip büyümez.
***********
Dünya suretlerinin bulaştığı ayna nasıl parlar?
Huzura girmeden önce tevbe sularında yıkan.
*********************
Kader teneffüs ettiğin her nefeste seninle.
*******************
Eylerden, eylere seyahat edip durma.
Kendine uzaktan bakmayı öğren.
Bir dolap beygirine benziyorsun;
öyle ahmak, öyle hüzün verici.
******************
Hicret ve niyetin kimin için?
Bir gece yarısı uyandığında yatağından kalk,
şöyle yıldızlara bir bak. Düşün!
**********************
Madem ki içinde bulunduğun yer,
konuştuğun kimse sana feyz vermiyor;terke mani olan ne?
**************************
Ölüme ağlama, kalbe bak.
Hata ve isyan ile pişman, ibadet ve taat ile neşveli değilsen,
zaten ölüsün!"

" Sustuğunda düşünen, konuştuğunda zikreden ve her baktığında ibret alan kişi akıllıdır." Hz.Ali r.a.

"Akıllı insanın ağzı kalbinde, akılsız insanın kalbi ağzındadır."
Hz. Süleyman

"Her bildiğini söyleme, ama her söylediğini mutlaka bil."
A. Claudius

"Her gülün dikeni vardır ama her dikenin gülü yoktur."
Mevlâna

"Elmas, nasıl yontulmadan kusursuz olmazsa, insan da acı çekmeden olgunlaşamaz."
Conficius

"Gözü yemde olan balık yakasını oltadan kurtaramaz."
Atasözü

"Kardeşim, ancak fikirdir varlığın, Gerisi et ve kemiktir bir yığın."
Mevlâna


Nûn. Bugünlerde ne çok duyuyorum; her şey kalemi fısıldıyor. Düşüncelerim ona meylediyor durmadan. Sanki görmediğim bir el sürüklüyor beni kaleme. Onunla dolaşıyorum artık; oysa, kimseler görmüyor, yalnız yürüdüğümü sanıyorlar. Bir hisli yürek ‘Kalem Suresi’nden konuşuyor: “Nûn. Kalem ve ehl-i kalemin satırlara dizdikleri ve dizecekleri şeyler hakkı için…” diyor. Bahçe sahiplerinden bahseden bir hikâyecik anlatıyor oradan. Gazetede kalem konulu bir yazı çarpıyor gözüme. Ve bir kalem sevdalısı düşüyor aklıma. Yazıdan ayrılık çıldırtacakken yeniden sarıldığı kurşun kalemiyle düşünüyorum onu. Ne çok etkiliyor bu senaryo beni. Ve burnuma ta ilkokul yıllarımdaki kurşun kalemlerimle o rengârenk boya kalemlerimin kokusu doluyor. Kalemlerin kokusunu duymak için sırf, o günlere gidiyorum… Ve niçindir bilmiyorum, ısrarla ‘kalem’ diyor yüreğim. Peşine düşüyorum.

Nûn. Kalem ve kâğıt yan yana. Ben onlara bakıyorum. Yakışıyorlar birbirlerine. Beyaz ve siyah bütünleşiyor. Rahatsız olmuyorlar; dahası kardeş oluyorlar, dost oluyorlar, şen oluyorlar. Oluyorlar da kâğıdın beyazı aynalaşıyor, kalemin siyahı sır oluyor aynaya. Yazarken kora dönüşüyor satırlar, ışığı gülücükler gönderiyor yazgımıza. Karanlık bir kalem ucundan nice aydınlıklar sökün ediyor; nasıl da ağarıyor yüzler. Diller sükûta mahkûm edilse de gönüller susmuyor. Dilbaz olmak kaleme düşüyor. Onunla kıvamına eriyor sözler. Onunla belirginleşiyor yüzler. Binler kaleme sarılıyor. Milyonlar sevince koşuyorlar onunla. Sussa da her şey bir bir, yalnız o konuşuyor. Konuşurken suların buğusunda salınıp akan bir kuğuya, şiirin ta kendisine nasıl da benziyor. Sükûtu bozan mahir bir büyücü kesiliyor adeta. Şairler onunla yine ondan bahsediyor: “sözler infilak etti,/ dağ sustu,/ ben sustum,/ her şey sustu!../- dilbaz kalemdir tek../ budur durum/ bir güz günü buldum ben bu şiiri/ yıllar var ki hâlâ onu okurum…” (H.Ç) Şiir olup okunuyor kalem.

Nûn. Kaleme koşuyorum. Aklıma ışıktan evler, tertemiz bir gökyüzü, dağlar, ağaçlar ve mütebessim çehreler sökün ediyor. Boya kalemlerine gidiyor ellerim. Sarıyı alıyorum önce, pürüzsüz bir ilkyaz güneşi konduruyorum resmime ve öpüyor alnımı güneş. Aydınlığın coşkusuyla büyüyorum. Maviye uzanıyorum, gökyüzü şeffaf bir maviliğe bürünüyor. Yetmiyor, duru bir ırmak ve bir deniz çiziyorum. ‘Kalemle yazmayı öğretene’ doğru çağlıyor ırmaklarım. Deniz tebessüm ediyor. Ben tebessüm ediyorum. Yeşili alıyorum sonra; bana koşuyor yeşiller, serapa yeşil oluyorum. Ormanlar kalemdân, denizler mürekkep ve ovalar da boydan boya kalemgîr kesiliyor. Beyazı alıyorum ardından, sıra sıra bulutlar diziyorum. Dağ başlarına beyazlar konduruyorum. Dağlara tatlı bir neşe çöküyor. Gökyüzü gülümsüyor sanki. Derken ürkek bir kırmızı seçiyorum. Al güllerle bir gülşen kuruluyor. Gülüyorum. Kahverengi, mor, turuncu çiçekler çiziyorum. Tablomun adı ‘Naz’. Ne çok renk kullanıyorum.

Nûn. Var edilen ilk nesneyi selamlıyorum. Ondan bahsetmek büyülü bir dünyaya karışmak için yetiyor çünkü. Yüreğimin tercümanı oluyor dahası. Nicedir onunla uyuyorum. Sözlerim ‘Nûn’la başlıyor; yâr ile bitiyor yine. Nûn. Görüyorum. Bir tüy, bir kamış, bir kuru dal, derken bir hokka; mürekkep dolu, misk kokulu… Nûn. Duyuyorum. Bir kuş, bir neyzen, bir İdris, derken bir yürek; aşk dolu, hüzün ve gurbet soluklu… Tüyle yazıyorum; uçup gidiyor sözlerim; uçsun, sevdiğime ulaşsın istiyorum. Kamışla yazıyorum; bir neye dönüşüyor, tutuşuyor kelimeler, hüzünlerle baş başa kalıyorum. Yüreğim dayanmıyor. Elimle bir dal ucu yontuyorum; bir elif oluyor, kalem diyorum adına. İdris oluyorum. Söylüyorum; yazıyorum yani. Bana kalıyor ne varsa; rahatlıyorum. Yapraklara, çiçeklere ve meyvelere duracak belki de bu sözler. Üstelik hemen şurada, yanı başımda yeni bir dünya kurulacak, öyle ümit ediyorum. Yeşeren her fidan yârdan bahsedecek herkese. Çünkü o var; harf harf onu işliyorum beyazlara.

Nûn. Yâr denince kaleme sarılıyorum. Kâtibim oluyor kalem, sımsıkı tutuyorum. Dilimde tanıdık bir türkü düğümlü. O yazıyor, ben düğümü çözüyorum: “Kul olayım kalem tutan ellere…” Bu ezgi sürüp giderken yâri, kalem tutkunlarını, erbab-ı kalemi, kalemşorların yazdıkları şeyleri düşünüyorum. Sevgili için amber kokusuna bürünüyor yazılanlar. Kalem ümit, kalem huzur oluyor. Nağmeler şakıyan bülbül dudağı gibi gül üzerine serenatlar diziyor kalem:“ Ey, kupkuru çölleri cennete çeviren Gül! Gel, o bayıltan renklerinle gönlüme dökül./ Vaktidir, ağlayan gözlerimin içine gül./ Ey, kupkuru çölleri cennete çeviren Gül! ”(MFG)

Mîm. Mısralar dökülüyor üzerime; içiyorum.


alıntı...




Cennet Yolcusu Dinle
Hiç kimse bana "O yanındaydı, daima sana bakıyordu" demedi.
Ben ise Kaf Dağı'nın ardında arıyordum hep.
Tam yoruldum demiştim ki...
"Aşk geldi, kan gibi...
Damarlarıma derime doldu...
Beni benden aldı, varlığımı sevgiliye doldurdu...
Kısaca; Bana benden kalan bir ad; ancak ötesi hep O..." M e v l a n a
------------------------------
Sevgi bahtolmuş ezelden bize
Sizde bir türlü bizde bir türlü
Alaca düşmüş gördüğümüze
Sizde bir türlü, bizde bir türlü

Donandı dağlar bahar olunca
Gölgem kayboldu gönlüm dolunca
Güzeli görmek boylu boyunca
Sizde bir türlü bizde bir türlü

İstemem versen cihan varını
Gönül nakşetti, güle yarını
Her yüzde görmek dost didarını
Sizde bir türlü bizde bir türlü




Yûnus Emre
__________________
--------------------------------------------------

Bir zamanlar adamın biri derdinden ağlayıp sızlanıyormuş. Ünlü şeyhlerden Şibli onun halini görmüş, ağlamasının sebebini sormuş.
İşte cevap:
“Güzelliği canıma can katan, ömrümü arttıran bir sevgilim vardı. Geçenlerde öldü, şimdi ayrılığı beni de öldürüyor”.
“Mademki sevgilinin hasretiyle yanıp tutuşuyorsun, demiş Şibli, o halde yeni bir sevgili bul kendine.
Ama dikkat et, bu sefer âşık olduğun Sevgili ölenlerden olmasın.”

İskender PALA - Aşkname
****************************************************************
yürek aşktan el alır seherde

erbain kokuları sürünür dervişler

füsus okuyan dudaklar hikmetle güllenip



gözyaşı nasıl iner sevgilinin yanaklarından

ırmak dağlardan tutuna tutuna denizlere

yağmur bulutların eteğinden asılıp



bilirsin güneş ağzını kanatıp gider akşamın

keder yürür kalbin hüzne batan bordalarında

deniz diplerinde sessizlik yosun tutup



minareler ezan sesiyle yürür göklerde

gece kehribar kirpikler gözyaşı alın secde

sevgilinin yüzü aya tutunup
*************************************************
Lavinia

Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.

Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin.

Sana gitme demeyeceğim.
Ama gitme Lavinia.
Adını gizleyeceğim,
Sen de bilme Lavinia

ÖZDEMİR ASAF
__________________



Aşk mıdır ki boynuma takıp bela zincirini
Gezdirip Mecnunleyin aleme rüsva eyleyen
**************************************
O denli o denli çok beklettin // Alıştırdın bekletmeye kendini // Çok zamanlar geçti de geldin // Senden çok seviyorum senin özlemeni... (AZİZ NESİN)
**************************************
Seni, incinirsin diye gönlümde saklayamam, Alçalırsın korkusu ile gözümde de tutamam, Seni gözümde, gönlümde değil canımda saklayayım ki Son nefesimde bana son yar olasın. Senin aşkında, benden başka kimse sebat gösteremez. Benden başka hiç kimse çoraklığa tohum ekmez. Düşmana da, dosta da seni kötülemek istiyorum ki, seni benden başka hiç kimse sevmesin.


Şems-i Tebrizi
***************************************************************
Gül-Neva
Seni gülistan içinde gül-i rânâ gördüm
Gönlümü gül-i ruhsârına aşinâ gördüm

Gün gülgûn bir güz ikindisinde sarardı
Yüreğimi ızdırabınla müptelâ gördüm

Ellerim mahir bir gülçindir bağ-ı gülde
Bakışın gül-bûsedir ki tir-i belâ gördüm

Gül-bedenin gül-efsân olalı bir gölgeyim ardında
Söyledikçe gül-dehan cevr ü cefâ gördüm

Değersin her hüzne her çilen kabûlümdür
Bana gül-şahsın özümü gedâ gördüm




Kadrini bilemez cihanda yâd ile yaban
Gül-endâmın salındıkça seni bi-bahâ gördüm

Güzeller kıyamaz bakmaya gül-çehrene
Bir gül-i sad-berksin ey mehlikâ gördüm


alinti
******************************
Seni sevdiysem...

Seni sevdiysem...
Hükümdarların tahtına hükümdarlardan başkası oturamayacağındandır. Şehzade için saklanan giysiler ancak şehzadenin bedenine uyacağındandır.

Seni sevdiysem...
Yazgım bana başka bir şey bırakmamış olduğundandır. Senin güzelliğin gibi benim de muhabbetimin nedeni olmadığındandır...

Seni sevdiysem...
Seni her görmemde ikinci kez görmediğimdendir. Her görmemde seni yenidenmiş gibi değil, yeniden gördüğümdendir. Kendi kendinde bile tekrarlanmadığındandır.

Seni sevdiysem...
Bir eşikten geçtiğimdendir. Bir kentin içine düştüğümden ve bir kenti içime düşürdüğümdendir.

Seni sevdiysem...
Ellerim toprağın derinliklerinden çıkarılmış çok asırlık bir tütsü kabına aniden değiverdi ve gözyaşı şişesi kırıldı birden. Başkalarının olan onca acı kalbime giriverdiğindendir...

Seni sevdiysem...
Ben seni; sevmiş ve sevecek olan bütün kalplerin sırrına ortak olduğumdandır.

Seni sevdiysem...
Bütün ruhların yaratıldığı ve henüz ruhlara cesetlerinin biçilmediği o mecliste, senin yanında yer almış olduğumu hatıramda taşıyor olduğumdandır. Bunca kolay terk ediyorsam varlığımı senin varlığına o şimşek parıltısı anın anısını göz bebeklerimde sakladığımdandır.

Seni sevdiysem...
Bu kadar tanıdık buluyorsam kalbimi kalbine, bu kadar tanıdık ses veriyorsa kalbim kalbine, o tanıdık ezgileri kulaklarımda taşıdığımdandır.

Seni sevdiysem...
Seninle yaşadığım hatıralarım olduğundandır.

Seni sevdiysem...
Seni sevdiğimdendir.
******************************************************
Türküler bitti
Halaylar durdu
Horonlar durdu
Al damar, mor damar, şah damar sustu
Bahçeler put kesildi birer birer
Meyveler salkım saçak taş.
Bir bulut uçardı
Başı boş bedava
Yandı kül oldu.
Hüzün geldi baş köşeye kuruldu
Yoruldu yüreğim yoruldu.
Ağaç büyür arkasında koşamam
Kervan yürür peşi sıra düşemem
Yıldız akar uçsam da yetişemem.
Hüzün geldi baş köşeye kuruldu
Yoruldu yüreğim yoruldu.
**********
--------------------------------------------------------------------------------

"..Her beden bir candan sorumlu sanma,
Hey ruhu kalbimi saran muamma!
Benim bir kurşunluk işim var amma!
Vurulursun diye aklım çıkıyor."
Cemal Safi
*******************************************************************************
''Benim en sevdiğim söz senden duyduğum Ben'dir...''(N.F.K)
************************************************

Taşıyabilir
her nevi hüznü çizgilerim
her ayrılığa dayanabilirim
ölüm dahil

Bana ağır adımlar lâzım
geciktirmek için ulaşmayı
bana çok uzakta bir yâr lâzım
zorlaştırmak için kavuşmayı
yüzüne bakıp heyecanlanmam değil
arkasından kederlenmem lâzım
güzel sözler duymak değil
vedâ cümleleri kurmak için
bana ayrılıklar doğuracak
bir sevgili lâzım
hüzün sokağında beklemem
düşkırıklığı yolundan
onsuz dönmem lâzım
uzaklaştırmak için kavuşmayı
bana çok uzakta bir yâr lâzım
kavuşmayı ayrılmak korkusuyla
yaşamak için

Her ayrılığa dayanabilirim
bu gidişin dahil
gözlerim
her nevi hüznü
taşırmadan taşıyabi

***********************************************

ŞAŞIRDIM KALDIM İŞTE...
Sözde, senden kaçıyorum dolu dizgin atlarla..
Bazen sessiz sedasız ipekten kanatlarla..

Ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla..
Karşıma çıkıyorsun en serin imbatlarla..

Adını yazıyorsun bulduğun fırsatlarla..
Yüreğimin başına noktalarla.. Hatlarla..

Başbaşa kalıyorum sonunda heyhatlarla..
Sözde, senden kaçıyorum doludizgin atlarla.

Ne olur bir gün beni kapında olsun dinle..
Öldür bendeki beni..
..Sonra dirilt kendinle!

Çarpsan karasevdayı en azından yüzbinle..
Nasıl bağlandığımı anlarsın kemendinle..
Kaç defa çıkıp gittim buralardan yeminle..
Ama her defasında geri döndüm SENİNLE..

Hangi düğüm çözülür.. Nazla.. Sitemle.. Kinle..
Ne olur bir gün beni, kapında olsun dinle..

Şaşırdım kaldım işte, bilmem ki n'emsin..?
Bazen kızkardeşimsin.. Bazen öp-öz annemsin..
Sultanımsın susunca, konuşunca kölemsin..
Eksilmeyen çilemsin..
Orada ufuk çizgim, burda yanım yöremsin..
Beni ruh gibi saran sonsuzluk dairemsin..

Çâresizim.. Çâremsin..

Şaşırdım kaldım işte bilmem ki neyimsin...

Yavuz Bülent Bakiler
***************************************

Çorak vadilere yönelmişse sevgilerimiz, çevremizi kandırmıyorsa sulara, içimizden akan Nil olsa ne?!...

--------------------------------------------------------------------------------

Aşkın dili kuş dili gibidir, ona Süleyman (as) gerek.. Aşkın sabrı sonsuzluktur, ona Yusuf (as) gerek.. Aşkın esintisi tufan gibidir, ona İsrafil (as) gerek.. Aşkın yolu dağ, kır ve çöldür, ona Kerem, Ferhat ve Mecnun gerek.. *******************************************************
Yürü, arkana bakma, ama umursa. / Bazen anılara en çok yakışan elbise,birkaç damla gözyaşıdır unutma... "

YILMAZ ODABAŞI
****************************


Zannederdim aşkımı bir süha bağlarsam geçer... Yar eliyle yaremi bir kerre dağlarsam geçer... Bitmiyor ah-u figanım bülbül-i şeyda gibi, Geçmiyor gülmekle hüznüm,belki ağlarsam geçer...


Hepimiz bazen birileriyle o kadar yakınlaşırız ki dostluğumuzu ya da kardeşliğimizi hiçbir şey engellemiyormuş gibi görünür; bizi ayıran küçücük bir köprü vardır, hepsi o kadar. Ama tam sen bu köprüye adım atacakken sana şu soruyu sorsam: "Bu köprüyü geçip bana gelir misin?"İşte o anda artık istemeyiverirsin; sorumu tekrarlasam, öylece suskun kalırsın. O andan itibaren aramıza dağlar ve azgın nehirler girer; bizi ayıran ve birbirimize yabancılaştıran duvarlar bitiverir önümüzde ve bir araya gelmek istesek de artık yapamayız. Ama o küçücük köprüyü düşündüğünde, sözcüklere sığmayacak kadar büyüyüverir gözünde; yutkunur ve şaşar kalırsın. Nietzsche Ağladığında
****************************************************
Yalnızca Yağmur Yağdığında Seviyorum Bu Şehrin İnsanlarını, Herkesin Yüzü Gözü Islak , Başları Eğik Omuzlarının Arasında Yağmur Yağdığında...Herkes...Benim Hep Olduğum Gibi...
( Ceyhun Yılmaz )
**********************************************



Etrafımda kimse olmadığından değil yalnızlığım,
Yalnız olduğumu söyleyebilecek kimse olmadığı için yalnızım ben...

Özdemir Asaf

Tek kişilik miydi ki bu şehir ? Sen gidince bomboş kaldı !
(Özdemir ASAF)
*********************************
Gidince...
Bitince...
Kaybedince...
Bilir ya insan kıymet, anlamsız bir devamdansa, manâlı bir sondur belki beklemek.
Kısmet...
(A)
***********************************************Yüzüm yüzüne, gözüm gözüne değmedi hiç…

Ne sözüm sözüne ne de, gönlüm gönlüne yakın geçmedi…

Ne seni aradım, ne de beni bulmanı istemedim hiç…

Karşılaşmayı, rastlaşmayı, tesadüfü bekledim…

Karşılaşmadık, rastlaşmadık

Ve hiç; yan yana gelmedik…

Sensizim demek, bencillik…

Bensizsin demek, haddim değil…

Dedim ya, aslında biz hiç tanışmadık;

Ve hiç ayrılmadık…

Senden habersiz, seni düşünmek haksızlık…

Benden habersiz, seviyorsan beni;

Bana yazık…
**********************************************************************************
"Bu düşsü yansımaların düşten ötelere uzanamayacağını,
Ruhum hayallerinin peşinden koşsa da bir adım bile yanına yaraşamayacağını,
Sonra, sonrasızlığımızın aslında gerçekliğimiz olduğunu, bilsem...

Gitmelere gerek kalmazdı...

Çünkü gelmezdim..."

***************************************************
Bir demdi belki de...
Öylesine bir demdi...
Şimdi tüm yaşananlar gözlerde nemdi.
*********************************************************
..düşersin demiştim, fazla sarktın hayallerimden..
********************************************
Bir derviş der ki; Aşk sevilen için hiçse de, seven için heptir..
Eğer Ey Güzel; Sana gücenme gücüm olsaydı, bu duyduklarım için gücenirdim. Amma bunun için aşkımdan geçecek değilim..!
*************************************************************
"Bilmezler yalnız yaşamayanlar ,
Nasıl korku verir sessizlik insana ;
İnsan nasıl konuşur kendisiyle;
Nasıl koşar aynalara,
Bir cana hasret,
Bilmezler..."

Orhan Veli
******************************************************




Daha nen olayım isterdin,
Onursuzunum senin!

CEMAL SÜREYA




Hapşurduğunda
"Çok yaşa.." deyivermiştim..
Burnunu silip döndü,
kırmızı gözlerle ona
çok yakışan bir yanıt verdi: "BAŞBAŞA..''

-Küçük İskender-






"Yalnızım merak etme .
Yeni bir ''memnun oldum'' ziyan etmemek için tanışmadım kimseyle.."

-Ceyhun Yılmaz-
*******************************************************
Yorumlamayı becerdiğim zor bir türkü gibiydi yalnızlık; yabancısı değildim ezgisinin !
*************************************************************
Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpâre, geniş bir ânın
Parçalanmaz akışında.
Bir garip rüyâ rengiyle
Uyuşmuş gibi her şekil.
Rüzgârda uçan tüy bile
Başım sükûtu öğüten
Uçsuz, bucaksız değirmen;
İçim muradına ermiş
Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim,
Mavi, masmavi bir ışık
Ortasında yüzmekteyim.
************************************************************

SADE

Ancak bulunduğun yerde,
Gündüzüm gündüzmüş,
Yokluğum seni de üzmüş,
Allah kısmet ederse
Kalkıp geleceğim.

Fazlası istenmez bence,
Gözlerin olmalı sade
Görüp göreceğim.


Behçet Necatigil
////////////////////////////////////////////////////
Bil ki bütün yalnızlıklar kalabalıkla başlar
Bir gün o şehrin de
boğulur yazgısı sürgünse eğer
Söz çığlık olur kendini işgal eder
Ve
her yara kanayan izinden sorulur

Ahmet Can Akyol
****************************************************



Kalpsiz değilim sadece renksiz duygularım var.





Ne sen çıkabilirsin içinden, ne sen doldurabilirsin içini. Senden başka sen yok!
İster mumla ara, ister deniz fenerinde rabıtaya bırak en’lerini, ister bir limana bağla, ister bir vedâya dokundur dilini.
Rüzgar sen...
Deniz sen...
Gemi de sen, yelken de..
Mürşit de sen, mürit de.
İçini var’a bağla. Kim demiş halayıktır korkular, kim demiş sessizliktir sensizlik;
sen-siz-lik-tir sessizlik.

Lâl ben’im.




////////////////////////////////////////////////////


Öyle bir ilk yaz ol ki korkut yaprakları,
Öyle bir son yaz ol ki tut yaprakları,
Sararıp dökülürken güz rüzgârlarında
Ardında savrulsunlar, unut yaprakları.
Sevinçlerinde onlar vardı, hüzünlerinde onlar
Seninle yeşerdiler, seninle soldular..
Olsunlar senden sonra da umut yaprakları.

Özdemir ASAF
***************************************
Ey dost gidesim var artik

durmak olmuyor,kalmak olmuyor ?

eslik edermisin bu yolculukta , bu sensize ?

.....................................
.....................?
***************************************************
Yalnızlığımızda çoğalıp , kalabalıkda eksiliyorum, ve öylesine kalabalık ki yalnızlığım ;
ne yana dönsem kendime çarpıyorum ....
******************************************--------------------------------------------------------------------------------

Bir Şey Var SendeBir şey var sende
Gönlünde sancıyan Zelîha'nın
Kınanan aşkına özgü bir şey
Diyemediğim adını sırrına eremediğim
Bir top menekşe bir demet çiçek mi?
Aşk mı desem eski bir dert ki inceden
Can ipimi ilmek ilmek tüketen…

Bir şey var sende
Vardıkça, göğün kaybolan derinliğinde
Yalnızlığın sihirli elmas gözlerinde
Tut ki rüyaları
Yarı kalmış sevdaların peşinde
Uzatmak uzatmak gibi bir şey

Hangi yağmur döndü
Düşmeden acıkmış karnına toprağın
Hangi has bahçe
Sakladı şakıyan bülbülleri seherden
Bir şey ki Kevser’den
Yarı sıcak nisanlar gibi sevecen
Kır çiçekleri gibi masum
Zambaklar gibi nazlı bir şey

Bir şey var sende
Açılmamış bir gonca gibi
Kendine sakladığın bir şey

*************************************************************************
--------------------------------------------------------------------------------

"Sevgili,o gariplik yurdunda neden bunca zamandır eğleşip kaldın, Bu gurbetten dön,gel gene, niceye dek bu pişmanlık? yüzlerce mektup, Yüzlerce yol gösterdim. ya yolu bilmiyorsun, ya mektubu okumuyorsun..."
__________________
--------------------------------------------------------------------------------

EY HAYAT

(ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın
aslında yokum ben bu oyunda
ömrüm beni yok saysın…)

yaşam bir ıstaka
gelir vurur ömrünün coşkusuna
hani tutulur dilin
konuşamazsın!

tırmandıkça yücelir dağlar
sen mağlupsun sen ıssız
ve kalbinde kuşların gömütlüğü
tutunamazsın…

eloğlu sevdalardan dem tutar
aşk büyütür yıldızlardan
yasak senin düşlerin
dokunamazsın...

birini sevmişsindir geçen yıllarda
açık bir yara gibidir hâlâ
hâlâ ne çok özlersin onu
ağlayamazsın...

yolunda köprüler çürür
sesin, sessizlik sanki bir uğultuda
savurur hayat kül eyler seni
doğrulamazsın!

yapayalnız bir ünlemsin
dünyayı ıslatan şu yağmurlarda
herşey çeker ve iter
anlatamazsın...

yaşam bir ıstaka
gelir vurur işte ömrünün coşkusuna
sesinde çığlıklar boğulur ama
bağıramazsın…

sonra vakt erişir, toprak gülümser sana
upuzun bir ömrün ortasında
ne hayata ne ölüme
yakışamazsın!

yazdırmalısın mezar taşına:
ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın
aslında hiç olmadım ben bu oyunda
ömrüm beni yok saysın…

Yılmaz Odabaşı
__________________
--------------------------------------------------------------------------------

Ah Destina’m, kara kızım, uzun saçlı hasretim

Kül rengi kirpiklerinde nehirler yürüyenim

Gelirsen sevdiğim çiçekleri getir

Gönlünün güneşli bahçelerinden / nilüferlerin zülüflerinden

Ve derin kuyularından hasretin, su getir

Nuri Can
******************************************
Hasret imiş derd-i dilim
Gülşende yoktur sevgilim
Bir gönlü aşık cariye
Esbab-ı halim bu benim

Gül bahçesinde yalnızım
Bülbüldedir derin sızım
Susadım aşk ummanından
Kanmak dileğimdir nazım


******************************
“Bir katreyim ama yine Ummanlara doymam
Topraklara, yapraklara, insanlara doymam
Hem ateşlere, hem nura hem zindanlara doymam
Ağlat beni inlet beni ta haşre kadar yak”
(Yaman Dede)

***********************************************************
Ben sende bitirdim canımı ey Şah

Buldum yine her derdim içinde seni billah

Şellale-i esrarını dök ruhuma her-gah

Ağlat beni, inlet beni, ta haşre kadar yak.


"Hüzün vakurdur, onurlu ve dürüst…

Biraz mum ışığıdır hüzün, biraz akşam alacasıdır. Biraz gazete satan çocuk elleri, biraz bebek ağlamasıdır.

Tüy gibidir hüzün. Hafif ve yumuşak, canlı ve ölü... Hayattan ve ölüme dair…

Hüzün, sâdıktır.

Hüzün deyince hüzünler kulübesi akla gelmez mi? Yakup Peygamber gönle düşmez mi? “Bana düşen sabr-ı cemildir.” diyen, ağlamaktan gözlerine gece inen baba… Demek ağlamanın bu türlüsü sabra mâni değil… Sabrın bu türlüsüne de «hüzün» diyelim biz…

“And olsun ki, sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. Sabredenleri müjdele! O sabredenler, kendilerine bir belâ geldiği zaman: Biz Allah’ın kullarıyız ve biz O’na döneceğiz, derler. İşte Rablerinden bağışlamalar ve rahmet hep onlaradır. Ve doğru yolu bulanlar da onlardır.” 9

Ve Vahşî’nin hüznü… Kolay mıdır “Gözüme görünme!..” sözüne muhatap olmak, kolay mı herkes göz göze, diz dize oturabilirken; ancak sütunların, duvarların gerisinden bakabilmek... Ne derdini açabilir ne sevincini paylaşabilir; hep kamufle, hep perde, hep aracı… Ama o kâmil bir hüzünle taşıyor Hamza’yı vuran mızrağı, bir gün yalancı peygamberi vurduğunda gülüyor hüznün bu an acınılası mülkü…

Hüzün, Allah Rasûlü’nün dostudur, takdim ederim. “Hüzün dostumdur.” buyurmuş hüzün Peygamberi -sallallahu aleyhi ve sellem-, ömrü hüzünden sağılmış yetim... Hira, hicret, İbrahim, Tâif, Uhud, ifk, ne yana baksa hüzün… Hüzne, bu hüzün yeter.

“Ey yar, sen gittin bir hüzün kaldı bana

Beni benden geçiren bir sözün kaldı bana”

“Kızım,” demiş kızının kulağına: “Üzülme, baban bundan sonra hiç acı çekmeyecek.”
* * *

“Yüreğim parça parça efendim

Yüreğim parça parça...

Yürür üstüme acılar, efendim, yürür üstüme üstüme...

Asırlar hasretinde, efendim, duâlar dilimizde

Sabır yüreğimizde efendim,

Sabır yüreğimizde…”

* * *

Hüzün, güzeldir.....

------------------------------
Şebnem Dergisi/Ayşenur Vural


Acıların da kendine has bir tadı var… Gönlümü yaksa da, acıları seviyorum!.. Hüzünlerin güzelliği yağmur kadar berrak, yağmur kadar sakin; yüreğimi ıslatan bu güzelliği seviyorum!.. Yaşam, zıtlıkların birbirini tamamladığı bir tablo! İyi ve hoş olan şeylerin kıymetini anlamayı bize armağan eden, kötü olan her şeye teşekkürü bir borç biliyorum!.. Geceyi yaratan ve bize güneşi özlettiren, dertlerle bize sabrı öğreten ve sonra da ruhumuza billur billur huzuru akıtan Allah’a hamdolsun




Son deminde akşam

merhaba dostum hüzün

Yalnızım yine yalnız

nerdesin iki gözüm


Böyle mi yaşanır

Ayrılık acısı


Gözlerimden anla yeter

Gel de al canımı al da kurtulayım

Ayrılık ölümden beter


Sende unuttum hayalleri

Sende unuttum sevilmeyi

Bari "sen unutma beni"...


Sende unuttum ümitleri

Sende unuttum ben her şeyi

Bari "sen unutma beni"...


Yüreğimin kıyısına vurdu minicik bir dalga

Susmalıydım tutamadım kendimi

Bir canım var feda etsem sevdamı bilemezsin

Bir acım var anlatsam önünü göremezsin

Herkes unuttu gitti ben de unuttum her şeyi

Bari "sen unutma beni"...





Gül yüzünün açtığı lalezarda, bir solgun laledir yaralı gönlüm…
Hiç göremediğim o cemali, anlatılanların ötesinde bilemedim Efendim…

Ötelere beni sevdalandıransın,
her şeyin ötesinde ruhuma rahmetsin Efendim…

Ben beyazların içinden tebessüm eden bir gelincikte Sen’i ararım…
Güneşin umudunun bitmekte olduğu gökyüzünün dokuduğu nakışta ararım Sen’i…

Ararım ki; Rabbimin sana duyduğu muhabbeti okurum…
Sana ‘Oku!’ diye indirilene sükut olup, teslim olurum…
Olurum ki; sendeki teslimiyetin özlemini duyarım içimde…

Gül kokusudur senin tenin Efendim…
Geçtiğin yollar, okşadığın; yetimler, öksüzler,
kimsesizler hasrettir gül kokuna Efendim…
Ne geçtiğin yollarda toz,
ne de okşadığın bir öksüz olamadım Ya RasulALLAH…

Bize sunulan şatafatlı hayatın buruk sevinçleriydik.
Ne gönül vazgeçti o hayattan ne de o hayatın derbederi olabildi…

Sen gelirde bu yaşamsız hayatımıza can verirsin diye bir tabakta fazla soframıza koyamadık Efendim…
Senin aç kalktığın,
paylaştığın sofralarımız hiç olmadı Efendim…

Seni görebilseydik, seninle o kutlu zamanları yaşayabilseydik Ey Nebi, acaba tahammül edermiydik taşlanmaya…
bin türlü azaba…
Çemberine sığmayan nefisler Hakka boyun eğip teslim olur muydu Efendim…
Biz bu soruları sormaya utanır olduk…

Sen ötelere sevdamızın adı,
Sen alemlere rahmetsin Efendim…
‘Beni seviyor musunuz?’ Diye sorduğunda…
‘Evet seviyoruz Ya RasulALLAH..
Evet seviyoruz Ya HabibALLAH’ diyenlerdeniz Efendim




“De ki: ALLAH Ehad’dir.” (el-İhlâs, 1)



ALLAH Ehad’dir. Ehadiyetle tecellî eder de her insanı kendine has yaratır. Ehad’dir, herkese birebir muhatap olur. “Allâh’a giden yollar, nefesler sayısıncadır.” sırrınca her kuluna, sanki “bir tek onun Rabbi” imiş gibi davranır.







“ALLAH Samed’dir.” (el-İhlâs, 2)


Her şey O’na muhtaçtır, O ise hiç kimseye ihtiyaç duymaz. Ve ben Sana muhtacım! Doğduğum, ayıldığım günden beri… Ey, her ihtiyaç listesinin başına adını yazdığım biricik ihtiyacım! Rûhum nasıl da çekilmek istiyor Sana doğru… Bıraksam ansızın patlayan bir şükûfe gibi açılacak Sen’in âlemine… Ayaklarım külçe gibi nefisle bağlı olmasa böyle… Sen’de yok olsam, Sana ersem, Sana varsam her şeyim tamam olacak. Sen (benim) olmadığın da hiçbir şeyim yok, her şeyim eksik.
“Açlık kapısını çalın.” buyurmuş Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-… “Aç bulunmaya dikkat edin!” demekmiş bu. Ne duyarsam, ne öğrenirsem, rûhuma hangi gıdayı sunarsam sunayım “hel min mezîd” (Daha yok mu?) desin, tatmin olmasın, azıcık bir mâneviyâtla… Yâ Samed!..


“Doğmamıştır, doğurmamıştır, hiçbir şey O’na denk değildir.” (el-İhlâs, 3-4)


Ey kendisi doğmamış ve kimseyi doğurmamış olan, ama insanda ikisiyle de tecellî eden Allâh’ım!.. Bizden sâdır olanlar ve sâdır oluşumuz, salâh üzerine olsun. Maddî ve mânevî eserlerimiz Sen’den “eser” (iz) olsun.


“Siz nerede olursanız olun O sizinle beraberdir.” (el-Hadîd, 4)



Rabbim, beni maiyyet (beraberlik) sırrına erdir.


Hüzne boğan yalnızlık hissinden (“Âşıkın hâl-i dil-i zârını ALLAH bilir.”);


Günaha meyletmeye sebep yalnızlıktan (“Hem-râhım ol ey mâh”)


Değersizlik ve dolayısıyla sorumsuzluk veren ıssızlıktan, yalnızlıktan kurtar beni… (“Şu dünyada çeşit çeşit insan var/Kimi yalnız, kiminin kalbi dünyalar kadar.”)


“O sizinle beraberdir, siz kiminle berabersiniz?” çağrını duyur gönül kulağıma… Nereye uzaklaşırsam, ipin olsun boynumdaki, dönüp geleyim sana…


Ey, açlığın nûru!.. Ey, az bir çabaya çokça verim lutfeden Kerîm!


Ey, tanıyamayacağım kadar farklı ve özel diyerek şeytanın beni kendisinden uzak tuttuğu yakînim; tanımamak sevmeye mâni mi?


Sevdikçe tanıyor insan, belki… Sevdikçe fark ediyor özelliğini, farklılığını… Sevmeyince ilgi duymuyor. İlgilenmeyince tanımıyor. Bir meselesi olmuyor. Sevmeye ric’at! Sevmeye ric’at!
“Ve Biz, O’na şah damarından daha yakınız.” (Kâf,16)



Hazret-i Ali’ye birisi:


“-Hadi yoksa?” diye soruyor, “hadi yoksa âhiret, ölümden sonra hayat?”


Hazret-i Ali:


“-Gam değil,” buyuruyor, “zira ben zarara uğramış olmam iyi yaşamakla… Ama ya varsa? O zaman senin hâlin ne olur?”


Allâh’a ait bir hayatın güveninden gelen esneklik, tebessüm… Şahdamarından daha yakın bir hayatın işareti… Elimi şahdamarıma koyup dinliyorum, derinlerden gelen çığlığını rûhumun:


“Evvelim Sen idin, âhirim Sen ol!..”


Ayşenur VURAL
*******

Followers

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

************
blogger counter

View My Stats *************************************

widget
**************

****************************free counters