---}--}@ Arşivime Hoş Geldiniz,Benim Beğendiklerimi Umarım Siz de Beğenirsiniz... Resimler ve Yazılar Forumlardan Alıntıdır..




Hicri 104'te Kufe'de vefat eden İmam-ı Azam'ın da hocası sayılan İmam-ıŞaabi, yaptığı vaazlarını hep dinleyip hiç konuşmayan bir adama sordu:
- "Neden hiç konuşmuyor, hep dinliyorsun?"Suskun adamın cevabı hem tebessüm hem de tefekküre sebep oldu.
- Ben dedi, buraya bir şeyler almak için geliyorum, vermek için değil.Bunun için de hep kulağımı kullanıyorum, ağzımı değil. Zira dedi,kulağımdan giren bana bir şeyler öğretir, onunla amel ederim. Ağzımdan çıkan ise bir şeyler öğretmez sadece ben de bir şeyler biliyorum gururu vererek aldatır, amel etmekten geri kor.
Bu cevabı tebessümle dinleyen Şaabi:
-Ey sessiz adam! dedi, bir konuştun pir konuştun. Amel etmek için değilde anlatmak için dinleyenlere ders olsun senin bu halin..
ALINTI

Ne dersin nefsim, bu cevabın sana da işareti var mı?


Demedim Mi?

Oraya gitme demedim mi sana?
Seni yalnız ben tanırım demedim mi?
Demedim mi bu yokluk yurdunda hayat çeşmesi benim?

Bir gün kızsan bana, alsan başını yüzbin yıllık yere gitsen
Dönüp kavuşacağın yer benim demedim mi?

Demedim mi şu görünene razı olma
Demedim mi sana yaraşır otağ kuran benim asıl.
Onu süsleyen bezeyen benim demedim mi?

Ben bir denizim demedim mi sana.
Sen bir balıksın demedim mi,
Demedim mi o kuru yerlere gitme sakın.
Senin duru denizin benim demedim mi?

Kuşlar gibi tuzağa gitme demedim mi?
Demedim mi senin uçmanı sağlayan benim,
Senin kolun kanadın benim, demedim mi?

Demedim mi yolunu vururlar senin,
Demedim mi tövbeni bozarlar senin.

Oysa senin ateşin benim, sıcaklığın benim demedim mi?
Onu süsleyen bezeyen benim demedim mi?

Ben bir denizim demedim mi sana.
Sen bir balıksın demedim mi,
Demedim mi o kuru yerlere gitme sakın.
Senin duru denizin benim demedim mi?

Kuşlar gibi tuzağa gitme demedim mi?
Demedim mi senin uçmanı sağlayan benim,
Denin kolun kanadın benim, demedim mi?

Demedim mi yolunu vururlar senin,
Demedim mi tövbeni bozarlar senin.

Oysa senin ateşin benim, sıcaklığın benim demedim mi?...
MEVLANA



" insanın başına ne gelirse merakından gelir " demiş eskiler.
Baktım olmuyor..
Ben seni merak edeyim, sen de geliver.

...// Cemal Süreya







Aradığım sendin güle dönerken şafaklar, küllenirken akşamlar,
Gül kızıllığında müjdeler aradım ebrulî bulutlardan hüzme hüzme süzülürken ışıklar.
Çöl benim içimde, acı benim içimde. Mecnun'un, geceler ve gündüzler boyu Leylî iniltilerini bir ney gibi dinleyen kum taneleri ayaklarımın altında ateş ateş çoğalırken, geceyi özlüyorum. Gecelerde dolunaylar gibi doğasın diye ufkumda yâr!
Çölün sessizliğine düşerken yıldızlar, yüreğimin kuytularına serinlikler insin cennet cennet ne olur! Bir aslan avcısının çölün hür ufuklarında geceyi yorumlayıp da, 'Ebedi ve ezeli Sevgilinin dört duvar arasına sıkıştırılamayacağını anladım.'deyişi gibi ben de gönül semalarımda yıldız yıldız beliren mühürlerine bakıp seni yaşamak istiyorum içimde ey sevgili!
Benim için her gül yaprağında sen, her yağmurda sen, her rüzgârda sen, Varlığım seninle,Zamana senin adınla mühür vuruyorum. O mühürler ki, zamanın sonsuza uzandığı yerde ancak yine senin adınla açılır, yine senin adınla okunur.
Gönlümün gaflet çölünde perişan düştüğü demlerde hasretimi affıma ferman say da ne olur ötelerin tütsüsüyle yeni mühürler vur yüreğime. Zaman ırmağının donduğu ötelerde de açılacak sonsuza uzanan yeni mühürler.
Yüreğim seninle mühürlensin.
Adım, adınla bilinsin yâr! Adımlarım ne yana dönse sana olsun. Ki, sen her yanımdasın. Biliyorum şah damarımda akan kan, daha yakın değil bana senden.
Yakınlığın gül tadında yanmaksa eğer uğruna, ne olur beni de yak yaprak yaprak aşkınla. Bin kerre bozduğum tövbelerden sonra yeni baştan yazılsın gecenin en mahrem saatlerinde aşk kitabım. Kitaplar kitabından nasibime ilkin nasıl adın düşmüşse, yine öyle adınla başlasın satırlar. Nice gönlü bin parçaya bölen Züleyha bakışlı güzellerin aşk sayfaları rafa kaldırılsın Yusuf kanatlarıyla.
Titreyen dudaklarımdaki son mühür, son isim, son çağrı son tat adın olsun!
Bunu affıma ferman bilirim.
Sen varsan yâr, her şey bana yâr!
Vücut zindanında sana müştak gönlüm nice baharlar yaşar adınla yağmur yağmur, demet demet.
Mısır'a sultan olmak değil mi ki ışığa hasret köhne zindanlardan geçiyor, beni de nefsin zindanında esarete mahkûm bir Yusuf say da, arındır ve sonra da kavuştur özgürlüğüme yâr!
Bilirsin, özgürlüğüm, sana tutsaklığımdır.
Arzuların kör kuyusuna benim de atılmışlığım vardır. Ne olur beni de Yusuf'lardan say, yolla ümit kervanlarını, sal rahmet kovanı. Ufkum senin rahmetinle şenlensin. Göz sahillerimde dalgalar senin adınla coşsun.
Tesellim; hasretimdir, gözyaşımdır, umudumdur!
Bulut bulut dolan yüreğimden sana akıtıyorum gözyaşlarımı yâr! Önce adın, sonra adımlarım' Ben bir gelirken sen iki gelensin. Benim için bana benden daha çok yönelensin.
Çağları aşan çağrılarınla günü beş parçaya bölerken, ne olur her parça benim için bir altın dilim olsun secde secde sana yönelişlerimle!
Osman Alagöz
alıntı

''..herkeslere sustum Rabbim,
bitti gözyaşım...
göğüme bu gece,
bir cemre düşür.......


Çiçeklerle hoş geçin, balı incitme gönül..
Bir küçük meyve için, dalı incitme GÖNÜL..

Başın olsada yüksek, gözün enginde gerek,
Kibirle yürüyerek,yolu incitme GÖNÜL..

Mevla verince azma, geri alınca kızma,
Tüten ocağı bozma, külü incitme GÖNÜL..

Dokunur gayretine, karışma hikmetine
Sahibi hürmetine, kulu incitme GÖNÜL..

Sevmekten geri kalma, yapan ol,yıkan olma
Sevene diken olma, gülü incitme GÖNÜL..

Konuşmak bize mahsus,olsada bir güzel süs,
Ya hayır de, ya da sus, dili incitme GÖNÜL..

{alıntıdır}



Mimlenmişim(bu arada mimlenmek nedir bilmediğim için ufak bir gezi yaptım,güzel bişeymiş,gerçek hayattaki manasının aksine:))) ama haberim olmamış,beni mimleyen Değerli Ruh ve Manaya teşekkür ediyorum,beni de dostları arasında gördüğü ,mime değer bulduğu için,geciktiğimden dolayı özürlerimle birlikte......
Bizde bismillah deyip başlıyalım inşaALLAH...

1. En sevdiğiniz kelime?
Böyle soruların tek bir cevabı yok bende,kelimelerin nimet olduğunu düşünüyorum,birde söyliyenin niyeti ve söyleme şekli o kelimeyi güzelleştiriyor ve ya akside olabiliyor,şu aralar duymaktan hoşlandığım kelime; Dost,yarencann ...

2. Nefret ettiğiniz kelime?
Tek bir kelime yok,şahsa ve şartlara göre değişiyor...

3. Ne sizi heyecanlandırır?
Sevdiklerimi aniden görmek,kavuşmalar ,çocuklarımın süpriz gelişleri,kitaplar...

4. Heyecanınızı ne öldürür?
Heyecansız insanlar...

5. En sevdiğiniz ses nedir?
akarsu,birde çocuklarımın sesi:))

6. Nefret ettiğiniz ses nedir?
Gıcırtı tipi sesler

7. Hangi mesleği yapmak istemezsiniz?
Çok Meslek var asla yapamazdım dediğim ama yapmak istediğimi kolayca söyliyebilirim,bir taraf çiçekçi,bir taraf sahaf bir yerim olsun çok isterdim halada vazgeçmedim hayalini kurmaktan ...

8. Hangi doğal yeteneğe sahip olmak isterdiniz?
Zaten olanların doğal yetenek olduğunu düşünüyorum,süper yetenek diye sorarsanız,yazılmış bütün güzel eserleri hızlı bir şekilde okuyup, hafızamda tutabilmeyi isterdim..

9. Kendiniz olmasaydınız kim olurdunuz?...
Hiç düşünmemişim şimdiye kadar böyle bişeyi,şimdi de bulamadım:))
10. Nerede yaşamak isterdiniz?
Sürekli değilde yazları karadenizde ,akarsuyun olduğu bir yaylada...

11. En önemli kusurunuz nedir?
İnatçılık ,çok zor ikna olurum:)

12. Size en fazla keyif veren kötü huyunuz hangisi?
Gülümsüyorum bu soruya,hem kötü olduğunu bilip hem nasıl sevebilirimki,,,kötü huylarım muhakkak var ama onları sevmiyorum aksine Allaha dua ediyorum,sığınıyorum onlardan kurtulmak için...

13. Kahramanınız kim?
Şu aralar Mevlana...

14. En çok kullandığınız küfür?
edepsiz,küfür sayılmaz zannedersem ama onu çok kullanıyorum...

15. Şu anki ruh haliniz nasıl?
Melankolik,evlatlara hasretlik,CANN dediğim dosta hasreT....Ağlamaklı ,ağlar bir durum...

16. Hayat felsefenizi hangi slogan özetler?
En iyi olmak, olabilmek için çabalamak en azından,bahanelere sığınmadan elinden gelenin en iyisini yapmak...

17. Mutluluk rüyanız nedir?
Çocuklarımın ve dahi sevdiklerimin Allaha isyan etmeden ömür sürmeleri,imanla yaşamaları,şehit olarak rabbe kavuşmaları,sevdiklerimle ahiret ayrılığı yaşamamak,cennette ,cemalullahta beraber olmak,,,rüyamda, duamda budur...

18. Sizce mutsuzluğun tanımı?
Şükür nimetini kaybetmek,nankörlük etmek...yoksa mutlu olacak o kadar çok şeyimiz varki..

19. Nasıl ölmek isterdiniz?
Secdede ,namaz kılarken...
20. Öldüğünüzde cennete giderseniz ALLAH 'ın size ne söylemesini istersiniz?
Kulum,günahkar ama beni seven kulum,secde secde ettiğin duanı kabul ettim,senin layık olmandan değil sonsuz lutfumla ;Sevdiklerinle ve sevenlerinle mukarrebundan yazdım seni,seçilmişlerin ebrarın arasına cemalimi seyredenlerin en ön safına..
Onun lutfunun sonsuzluğuna güvenerek bunu demesini diliyor ve umuyorum:(



Bloğumu yoruma açalı kısa bir süre oldu ,İlk yorumu da sevgili ruh ve mana dan almışım ,ilk mimde olduğu gibi ,,,gönülden teşekkür ediyorum,..,Bana yorum bırakan arkadaşlara teşekkür ederim onların sayesinde blog dünyasında gezintiye çıktım,bişeyler öğrendim,blog benim için beğendiğim yazıları kaybolmadan saklıyacağım bir yerdi ama gördümki aranızda sıcak bir dostluk var,mevlam daim etsin güzelliklerinizi...

Ve kural gereği ben de mimliyorum:

İlk İzleyicilerimden başlıyayım vefa borcudur onları mimlemek benim için ,kabul ederlerse;

Değerli Devletnur
Değerli GüL'ümse
Değerli Râna
Değerli Tesbih taneleri,İlk izleyicim sayılır:)
Değerli abheri
Değerli S.İstanbulu
Değerli AKİFZADE
Değerli K.saat ,Daha önceden başka bir siteden aşina olduğum,bloğumda izleyici olmasından sonsuz mutlu olduğum Sevgili Hazan...
Ve Değerli Derin,çok derin cevaplar almayı umuyorum kendisinden...

SELAM VE DUALARIMLA...

En emine emanetsiniz...



">

Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun etme
Başka bir yar başka bir dosta meylediyorsun etme
Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı
Hangi hasta gönüllüyü kasdediyorsun etme
Çalma bizi bizden bizi gitme o ellere doğru
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun etme
Ey ay felek harab olmuş alt üst olmuş senin için
Bizi öyle harab öyle alt üst ediyorsun etme

Ey makamı var ve yokun üzerinde olan kişi
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun etme
Sen yüz çevirecek olsan ay kapkara olur gamdan
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun etme
Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun etme
Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun etme
Ey cennetin cehennemin elinde olduğu kişi
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun etme
Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun etme…
Bizi sevindiriyorsun huzurumuz kaçar öyle
Huzurumu bozuyorsun sen mahvediyorsun etme
Harama bulaşan gözüm güzelliğinin hırsızı
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun etme
İsyan et ey arkadaşım söz söyleyecek an değil
Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun etme!!

Şems’in gidişinden sonra Hz. Mevlana’nın dilinden dökülen sözler


Beyaz Lale'nin Şemsi ;Sende Etme!!!:(((


Dediklerine göre ay’ın hep tek yüzünü görürmüşüz. Arka yüzü bir türlü dünyaya çevrilmezmiş. Kaderi de ay gibi görüyor olmalıyız. Olanıyla biliyoruz kaderi. Olduğu kadarıyla görüyoruz. “Olmasaydı...”lar ay’ın arka yüzü gibi gözümüzden uzağa düşüyor. “Ya o kurşun bir santim sağdan geçseydi....” diye başladığımızda düşünmeye, hayalimizin eli ayağı zifiri karanlıkta birbirine dolaşıyor. “Olan olmuştur bir kere...”

Kurşunun kalbine değdiği sevdiğimiz, bir kaç santimlik farkla, bir kaç saniyelik tevafukla bu dünyadan göçmüştür. Olan olmuştur ve nasibimize düşen de olmuş olandır. Hayatta bir kereliğine olan neyse odur; sonra dosya kapanır. Hayat, kurşunun “ah keşke...” dediğimiz yerin bir santim solundan akar. Kan da oradan akar, zaman da oradan akar. Zamanı geriye doğru alıp, kurşunu bir santim sağdan ve bir santim soldan koşturacak iki seçenekli bir hayatı yaşamamıza izin yok. Kanı da zamanı da geri akıtamayız. Bir sağa bir de sola doğru çatallanan iki tane kader yok; yazgının dal uçlarından bize düşenleri biliyoruz sadece. Olan olunca oluyor. Binlerce “keşke...”nin emzirdiği, milyonlarca yakıcı “ah!”ın özlediği “öbür türlü olsaydı”lar olmadan kalıyor, kuruntumuzun elinde boynu bükük, solgun bir çiçek gibi duruyor. O solgun o yetim çiçeği yeniden tebessüme getirmek için neler neler yapmazdık değil mi?

Gece gündüz toprağına varıp sulardık, yapraklarını neredeyse kirpiklerimizle okşardık. Yeter ki “böyle olan” değil de, “şöyle olsaydı...” diye özlediğimiz “öbür” kader tomurcuğu açıversin: “Kurşun atar damarın bir santimcik, sadece bir santimcik sağından geçseydi ya...Ya geç ateş edilseydi ya da bir kaç saniye önceden hareket etseydi kaza kurşunuyla vurulan. Çocuklarının renklerini beğenmediği bayramlıklarını değiştirmek için yeniden caddeye çıkan kadın, az önce geçseydi bombanın patladığı yerden ya da çocukları bayramlıklarını beğenmiş olsaydı. Kırmızı ışık 15 saniye geç sönseydi de, arabanın çarptığı çocuk çoktan kaldırıma çıkmış olsaydı. Kamyonun altına giren otomobildeki aile, üç dakika sonra çıksaydı mola yerinden ya... Annesi elinden daha sıkı tutsaydı Dilara’nın yahut komşusuna bıraksaydı. Şehit olan delikanlı bir sonraki celp döneminde askere gitseydi ya....” O kadar çok ki “olsaydı...”larımız. O kadar çok “keşke çiçeği” var ki avuçlarımızda. O kadar yakıcı “ah!...”larımız var ki yüreğimizde. Bir de şöyle düşünelim:

Şimdilerde“keşke...”lerimizin ucunda özenle beslediğimiz ve süslediğimiz o “öbür türlü olsaydı”lar “bu türlü” olsaydı, onların “öbür türlü” değil de, “bu türlü” olduğunun ayırdında olacak mıydık? “Böyle” olmasaydı kader, “öyle olsaydı...”ların güzelliğini görebilecek miydik? Kaderin biricik çizgisi içinde olup bitenler sayesinde farkediyoruz öbür türlü olabilecekleri... Olan olmuş olmasa, “olsaydı”lara özlemimiz de olmayacaktı. Söz gelimi, ardından ağladığımız, “şimdi burada olsa nelerimi vermezdim...” diye hayıflandığımız sevdiğimizin kaderi onu “şimdi burada” eylemiş olsaydı, onun şimdi burada olmasına vereceklerimiz bu kadar çok olur muydu? Böyle olmasaydı da öyle olsaydı, öyle olmasının böyle olmasının alternatifi olduğunu görebilir miydik? Hepimizin yüreğini yakan gül yüzlü Dilara rögar kapağından düşmemiş olsaydı, bizi bunca acıyla tanıştırmamış olsaydı, “aaa, şu kız değil mi rögar kapağından düşecekken düşmeyen kız” diye parmakla gösterebilecek miydik onu? Damatlığını almak için gittiği çarşıda bomba bir kaç dakika geç ya da bir kaç metre ötede patlasaydı, şimdi aramızda yaşayacak ve bugünlerde düğünü olacak delikanlıyı bunca önemseyebilir miydik?. İki yıl önce, Mekke’de, çocuklarına hediye almak için gittikleri dükkanın çökmesiyle bu dünyaya veda eden hemşire hanımlar, bir kaç dakika erken çıkmış olsaydı dükkandan, ne onları ne de çocuklarının mahzun yüzlerini hayâl bile edemeyecektik şimdilerde... Böyle yaşıyoruz kaderi. Böyle biliyoruz. Böyle çekiyoruz acısını ve sancısını. “Öyle olsaydı..”ları da, böyle olduğu için söyleyebiliyoruz, özleyebiliyoruz.Öyleyse, şimdi sen sen ol, böyle olan kaderini sevmeyi öğren. Kurşunun göğsüne hiç uğramadığı sevdiğini bir daha kucakla. Bombanın hiç uğramadığı sokaklarda güle oynaya yürüyerek eve dönen çocuklarını daha çok sev.

Bir kaç saniye sonra ya da önce geçseydi, sevdiklerinle birlikte altında kalabileceğin kamyonun şimdi karşı şeritte seyrediyor olmasına şükret.Her bir çocuğu çukura düşmekten son anda kurtarılmış bir çocuk sevinciyle seyret.

Şimdi, şu anda, “ah keşke böyle olsaydı” diye ağlayacakların, şimdi senin için “böyle oluyor” da farkında değilsin. Ah, keşke, farkında olsaydın..

Senai Demirci

ImageChef Sketchpad - ImageChef.com



Uzak/lardan türküler duyulur.
Mır/ıl/tı tercüme istemez.
Bir çocuk gibi gülümser yıldızlar!
Titrek bir sevda dolanır başucumuzda
Annelerin titrek uykusu kadar.

Rüyaların buğusu... Aydınlığı... K/albenisi... Gelbenisi takılır aşkın yakasına... Ve hep yenisi...
Hayatın... Yakazasına/uyanıklığına/tanıklığına... Dahası ve suskunluğun... yanisi...
"Hani?"sini arar; ah, bu dünyanın fanisi...

Bende her yekiniş bir sabah ferahlığı...
Ve dönüş nice yollardan...
İzi kalmıştır gözlerimin;
Belli olur mahzun akarsulardan!

Ellerim eda benim...
Ellerim seda...
Ellerim faniye veda...
Ellerim kapanmaz dua


ALİ HAKKOYMAZ

"Bir adım daha..."

Yanına Kadar Koştuktan sonra,

Bir adım daha atmayacaksan eğer;

Oraya kadar sakın koşma.

Sana değil bekleyene yazık olur

Özdemir Asaf


"Hayret et! Çünkü hayrettir göğe açılan pencere. Hayret ettim ve gördüm, bin ayet güldü yüzüme." Böyle demiş Sinan Ceran.

Vahiy, "oku!" diye başlıyor. Okumak, gördüğünde görünenden fazlasını görmektir. Yani, olanda olandan ötesini görecek kadar hayretle bak diyor vahiy. Her bir varlığı bir "harf" olarak oku ki, harfler kendilerini göstermek için var değildir; fazlasını okutmak için vardır."Oku!" emri bir hayret etme çağrısıdır. Hayret etmeyenin göğe açılan penceresi olmaz ya da hep kapalıdır.

Hayretini yitirenin yüzüne niye gülsün ayetler. Kur'ân'ın ilk sayfasının ilk cümlesi de, "hamd olsun Allah'a" diye başlar. Niye ki? Allah'a hamd etmen gereken bir konumda olduğunu bil diye telkin eder. Varlığın ve varlığına tanık olduğun her şey öylesine, rasgele var değil. Canı gönülden "teşekkür ederim" demeni gerektirecek sonsuz bir minnet ve hayret duygusuyla yaşayacak bir konumdasın. De ki, "teşekkürler olsun Allah'a..." Demelisin ki, "hayret; hiç beklemezdim bu kadarını!" Bilmelisin ki, "nasıl olur, hiç ummazdım, şimdi burada var olmayı! Var olmakla kalmamışım, bir de hayat sahibi olmuşum; hayret! Hayat sahibi olmuş ve üzerine bir de insan olmuşum, hayret! İnsan olanlar içinde de, Rabbimin sözüne muhatap olmuşum; ne büyük ve umulmadık bir şeref! Tüm bunlar bir yana, bir de sonsuzca var olacak kadar kıymetli sayılmışım Yaradan'ım tarafından; ama nasıl olur! Hayret!" Ah, bir de hayret etmeyenler var ki, hayret! Doğru ya; "Sağırlara sen mi işittireceksin yahut körleri ve apaçık sapıklıkta olanları doğru yola sen mi ileteceksin?" [Zuhruf, 40]

Senai Demirci



Söküklerini dik sözlerinin,
dilini kalbine yanaştır;
dilinle söylediğini kalbinle de söyle.
Dikiş tutmuyorsa şayet, söylenmeyi bırak; sus, kalbinden
geçmeyeni diline değdirme..

Hz.Mevlana




(ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın
aslında yokum ben bu oyunda
ömrüm beni yok saysın…)

yaşam bir ıstaka
gelir vurur ömrünün coşkusuna
hani tutulur dilin
konuşamazsın!

tırmandıkça yücelir dağlar
sen mağlupsun sen ıssız
ve kalbinde kuşların gömütlüğü
tutunamazsın…

eloğlu sevdalardan dem tutar
aşk büyütür yıldızlardan
yasak senin düşlerin
dokunamazsın...

birini sevmişsindir geçen yıllarda
açık bir yara gibidir hâlâ
hâlâ ne çok özlersin onu
ağlayamazsın...

yolunda köprüler çürür
sesin, sessizlik sanki bir uğultuda
savurur hayat kül eyler seni
doğrulamazsın!

yapayalnız bir ünlemsin
dünyayı ıslatan şu yağmurlarda
herşey çeker ve iter
anlatamazsın...

yaşam bir ıstaka
gelir vurur işte ömrünün coşkusuna
sesinde çığlıklar boğulur ama
bağıramazsın…

sonra vakt erişir, toprak gülümser sana
upuzun bir ömrün ortasında
ne hayata ne ölüme
yakışamazsın!

yazdırmalısın mezar taşına:
ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın
aslında hiç olmadım ben bu oyunda
ömrüm beni yok saysın…

Yılmaz Odabaşı



ÜNLÜ BİR dokumacı, dokuduğu kumaşı satmış.

Daha sonra o kumaş parçasında bir kusur görülmüş ve geri çevrilerek bedeli istenmiş.

Dokumacı parayı vermiş, fakat gözlerinden yaş gelmiş.

Sormuşlar:
"Niçin ağlıyorsun? Kumaşı geri verdik diye ise üzülme. Alıp gidelim ve paranı geri verelim."

Dokumacı:

"Hayır, kumaş için ağlamıyorum" demiş. "Onun bir kusuru görüldü ve geri çevrildi. Fakat ya ömür boyu yaptıklarım Allah?a arzolunduğu zaman, böyle bir kusur yüzünden geri çevrilecek olursa, ne olur benim halim? Ben bunu düşündüm de ağladım. Hayat, kumaş gibi değil ki, düzeltilsin ya da tekrar dokunsun. O, sadece bir kere gelir geçer."

(Doğu klasiklerinden)


Peygamber Efendimizin (sav) Taif’de yaptığı sabır duası:

ALLAH’ım !
kuvvetimin tükendiğini Sana arzediyorum...
gücümün azaldığını,
insanların gözünde küçük düştüğümü Sana şikayet ediyorum...
Ey Merhametlilerin En Merhametlisi..!
Sensin ezilmişlerin Rabbi..!
Sensin benim RABBİM..!

eğer Sen bana gücenmedinse,
kesinlikle bunlara aldırmıyorum...
lakin iyiliğin beni rahatlatacaktır...
Senin nuruna sığınırım;
karanlıkları aydınlatan nuruna,
dünya ve ahiretimi kurtaracak nuruna...
gelecek gazabın, bana ulaşacak öfkenden
kaçıp kurtulacak bir sığınak arıyorum...
Sana sığındım, yeter ki razı ol...
güç ve kuvvet Sendendir,
yalnız Senden...


Rasul-i Ekrem aleyhisselam öyle bir peygamberdi ki , Taif'te mubarek yüzüne taşlar fırlatan nasibsizler için Cibril-i Emin yeryüzüne inerek

-''Emret ya Rasulullah ,onların altını üstüne getireyim ''deyince

-''Hayır,Onlar bilmiyorlar, Bilselerdi böyle yapmazlardı '' diyebilecek kadar fazilet sahibiydi...

nefsimizi yerecek en ufak bir söze dahi katlanamayan bizler,sanırım taşlansak taşlayanı katletmek için elimizden geleni ardımıza koymazdık....


(Alıntıdır)


Huzur yüzlere yansısın bugün. Her atom kardeşliği haykırsın, karanlık yüzlere. Ve yüzler Allah'a dönük olsun sadece.

Bugün bayram olsun.
Hüzünler dönüşsün sevince. Rabbim yaralarımızı sarsın Rauf adıyla!
Kalbimizdeki marazları gidersin Şafi namıyla!

Cumanız mubarek olsun!
Olsun ki, yürekler atsın Allah Allah diye.
Olsun ki, aşk-ı Muhammed gönüllere azık olsun.
Olsun ki, paramparça bu ümmet; kardeşlik bilinciyle kaynatılmış, tevhid temeli üzerine kurulmuş, çatısı Kuran, zineti sünnet olan bir kaleye dönüşsün!


Vakt-i şerif, cuma; ahir ve akıbet hayrola





Gam neşeyi kovalar. Onun arkasından koşar durur.
Aklını başına al da kahkahalarla gülmeyi, fazla neşeli olmayı bırak!
Çünkü neşe ile gam birbirinden hiç ayrılmazlar. Fazla güldüğünüz zaman
gözyaşlarının dökülmesinin sebebi, gam ile neşenin daima beraber
olduklarını anlatmak içindir. Peygamber (s.a.v.) kahkaha atmazdı, ama
daima tebessüm ederdi. Bir İranlı şair der ki:“Bu dünyada bizim neşemiz
nedir? Neye benzer?
Kasap dükkanında kuzunun oynamasına!”

(Divan-ı Kebir)





Osmanlı Divan Edebiyatından Urfalı Nâbî'yi dinliyoruz, tarihin derinliklerinden gelen sesiyle...


'Bağı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz

Biz neşâtın da gamın da rüz-gârın görmüşüz'

'Biz bu dünya bahçesinin hem ilkbaharını hem sonbaharını görmüş; sevinç ve mutluluk dönemleriyle beraber, gamlı ve hüzünlü zamanlarını yaşamışız.'


Dünya; karanlıkla aydınlığın, gençlikle ihtiyarlığın, zorlukla kolaylığın, sağlıkla hastalığın, varlıkla yokluğun yanyana durduğu bir imtihan alanı. Yüce Rabbimiz bazen nimetlerden sonra yokluk ve sıkıntı vererek, bazen de sıkıntılardan sonra bolluk ve rahatlık vererek imtihan ediyor kullarını. Bizi olgunlaştırmak, sabrımızı ve sadâkatımızı ölçmek için..

İstanbul?da büyük bir Allah dostunun mânevî terbiyesinde yetişmiş muhterem bir amcamız vardı. Kapalı Çarşı'da kuyumcu dükkanı, deniz kenarında yalısı, daireleri olan, büyük varlık sahibi bu kıymetli insan, evlatlarının hayırsız çıkması sebebiyle tüm mülkünü kaybetmiş, ömrünün sonunda damadının evinin bitişiğindeki bir odada bir sığıntı gibi hasta yatıyordu. Kendisine bu durumu hatırlatıldığında maddî zenginliğini kaybetse de gönül zenginliğini kaybetmemiş bu değerli insan şöyle demişti.


- Ne yapalım evladım, Allah o günleri de gösterdi, bu günleri de. Rabbımız rızasından ayırmasın...


Sanki yüzyıllar öncesinden Yunus Emre'nin söylediği gibi:



Ne varlığa sevinirim

Ne yokluğa yerinirim

Aşkın ile avunurum

Bana seni gerek seni


Çok da mağrur olma kim meyhane-i ikbâlde


Biz hezâran mest-i mağrurun humârın görmüşüz



'Talih meyhanesinde, sahip olduğun makam ve nimetlerden dolayı çok kibirlenme ki, biz gururundan kendini kaybetmiş binlerce kişinin sonunda nasıl perişan olduğunu görmüşüz.'


Kibir, gurur, benlik, başkalarını küçük görme, insanın en çok düştüğü ahlâkî zaaflar... Sebep; elde edilen makam ve zenginlik.... Bu nimetler karşısında istikametini, tevazuunu ve samimiyetini koruyabilmek de çok kolay değil tabi. Bir güzel sözde öyle söyleniyor; 'Belâ ve musîbete her mü'min sabredebilir, nimete ise ancak sadıklar...'


Nitekim sahabey-i kiramdan Mâlik b. Amr Hz. Ömer (r.a) döneminde bir bölgeye idareci olarak görevlendirilmişti. Dönüşte kendisine: Ne yaptın yâ Mâlik? diye sorulunca şöyle cevap verdi:


- Ey mü?minlerin emiri, orada insanlar bana öyle iltifat ettiler, ilgi gösterdiler ki ayağımın kaymasından korktum. Ne olursunuz bana bir daha böyle görevler vermeyin.


Bir hadeng-i cân-güdaz-ı âhdır sermayesi

Biz bu meydânın nice çabuk süvarın görmüşüz


'Biz bu dünya meydanının öyle ustu süvarilerini görmüşüz ki, onların tüm varlığı öldürücü bir 'âh' oku olmuştur.'


Yeryüzünün düzeni ancak adaletle sağlanabilir. Zulüm hiçbir zaman pâyidar olamaz. Mazlumların gözyaşları üzerine kurulan hangi düzen ayakta kalabilmiştir şimdiye kadar... Mazlumların bir ?âh!? demesi nice saltanatların sonu olmuştur tarihte.



Zâlim yine bir zulme giriftâr olur âhir

Elbette olur ev yıkanın hânesi vîran

Ziya Paşa



Hicretin 7. yılı Peygamberimiz (s.a.v), İran Kisrasına sahabeden Abdullah b. Hazafe ile bir mektup göndererek onu İslam?a davet etmişti.



Bu kibirli ve zâlim kral mektubu yırtmış ve elçiyi de huzurundan kovmuştu. Haber Rasülullah Efendimiz'e ulaşınca:

- Allah da onun mülkünü parçalasın buyurdular.

Aradan çok geçmeden Kisra, oğlu tarafından bir gecede öldürüldü. Mülkü parçalandı. Kendi halkına da zulmeden bu zâlim böylece cezasını bulmuş oldu.


Darısı günümüzdeki zâlimlere...

ABDULLAH YOLCU



Üç nokta; aşktır... Her nokta gizli bir (ah!)tır.

Seviyorum diye haykıramamaktır.

Boğazda düğümlenen iki çift sözdür.

Dilin lal, gönlün melal olduğu andır.

Gözlerden süzülemeyen iki damla gözyaşıdır.

Hissedilen fakat bir türlü yazılamayandır.

Kelimelerin kifayetsiz kaldığı andır.

Üç nokta; hayattır... Hüznüyle, sevinciyle...

Üç nokta; bitmeyendir... Bitemeyendir...

Üç nokta; ölümdür... İçinde sonsuzluğu barındıran sondur.

Üç nokta; dünün güzelliklerine duyulan özlem, yarına duyulan hasrettir.

Geçmişle gelecek arasında kurulan köprüdür üç nokta, üzerinden bugünün geçtiği.

Üç nokta; bir an durmaktır... Bir nefeslik moladır... Bazen korkudur, heyecandır... Bütün duyguları içinde barındırandır...

Üç nokta; 'yar'dır her noktada bir harfin gizlendiği...

Üç nokta; bitmeyen duamdır ve hediyemdir sizlere!

Yaşanacak daha çok şeyiniz olsun diye...

Üç noktanız bol olsun!

...


ALINTI
__________



(âkif misali ki, bi daha yazdırmasın; karanlık dostluklara, Allah.. diye bitirmiş yazar yazısını,ben de Allah böyle bir yazı okutmasın bir daha diyorum,dostluklar bitmesin ve hep güzellikler yazılsın ona dair...amiin)


Nasıl başladığı bilinmeyen bir dostluğun, nasıl bittiği de bilinmez..

Meçhullüğün tam ortasında kaybolan bir dostluk..

Ama böylesi daha iyi değil mi, dostum?

Belki de sana dostum derken hiç titremedi sesim..

Belki sarılırken hiç ağlamadım sana..

Ondan mıdır bu hissizlik yüreğimin tam çıkmazında..

Hani ben sendeki dostluğa anlam kazandırmıştım?

Hani sen bendeydin, her dem, her mevsimde..

Hani bana kadim dostum diye hitap ederdin ya?

Hani yağmurlarla yudumlardık kahvemizi?

nerde hani'lerle başladığım cümleler şimdi..?

Neyin üzerine kurmuştuk biz bu dostluğu?

Neyin üzerindeydi de, şimdi enkazlar altında..

neyin varlığındaydı da şimdi yokluğun kıyısında?

Sen şimdi beni enkazın altında bırakıp nereye gidiyorsun?

Demek ki.. hiç ihvan olamadık birbirimize..

Ucu belli olmayan bir dostluk?

sen şimdi düşürüp düşlerimi, paramparça edip hayallerimi nereye gidiyorsun?

şimdi sen bana en büyük kırıklığı yaşatıyorsun?

gidiyorsun..!?

Hani hep sorardım sana..

Nasıl buldun beni..?

Nasıl buldum seni..?

Nasıl bulduk birbirimizi..?

?bilmem ki..?

bilinmezler içinde saklı kalmış bir dostluk..

Bunca bilinmeyene rağmen;

Geçmiş bir tebessümünden tanırım seni?

Tanırım; enkaz altında göremediğim güneşi?

Ne çok dertleştik el ele..hepsinin de gündüzü bulutluydu?

Ne çok ağladık birlikte.. hepsinin de ıslaklığı çamurdu..

Ne çok güldük seninle.. hiçbirinin de gerçeği yoktu..

Ve şimdi;

Sonu belli olmayan bir dostluk?

sonsuz olmadığı gibi hiçbir şeyin?

Ama kızmıyorum sana?

İlk cinayet sebebi gibi' karanlık gibi çöken tam şu'rama?

Ben,senin beni öldürmene 'cinayet 'diyemezken?

ellerimi uzatmış, halâ bir medet beklerken?

Sen beni düpedüz bırakıp gittin..

sen giderken adımlarınla;

İçimde en ufak bir şarkı kalmadı sana dair..

Hatırlatmasın' dedim sustum..

Anımsatmasın' dedim yutkundum..

Unutmayı seçtim, enkazıma sarıldım..

Ama sen, susma, 'yaren' dediğim?

Konuş ki, ölü halime can gelsin..

Sen sakın susma omzunu gözyaşı şişesi bellediğim..

Konuş ki, sesin kurtarsın yaşlarımı omzundan?

Ben ki, tekrar tekrar susarım?

Ağız dolusu bir susuş, gerçek dostluğa bin susayışla?

Aklımda; erittiğin kalbimle birlikte yok oluşun?

Ben ki sustum? Rabbim konuşsun?!

günlerden bir gün, vakitlerden; 12:59-17:14??
bir düş'üş' ki-;dört saattir tutuyorum ellerimi..belki dört yıl daha..
bu kadar zordu işte bi dostluğa yazmak..ya da karanlıktı zor olan..
âkif misali ki, bi daha yazdırmasın; karanlık dostluklara, Allah..

Hümeyra Özdemir
alıntı...


Söyle bana dünya! Söyle bana.Uyanıkken uyuyanları söyle; konuşurken bir şey söylemeyenleri de.Uyurke...n uyanık kalmayı söyle, susarken çok şey söylemeyi de.Zincirlerle, tasmalarla bend ettiklerini söyle bana; dilberlerle, civanlarla aldattıklarını da. Alaca çakallara peşkeş çektiğin aynalarımızı anlat, taşlara nasıl çaldığını da.Eti kemiği bürünüp başına, kalbini ve ruhunu ıskalayanları say birer ikişer, seherleri uykuya bağışlayanları da.Bir damla merhamet için gözyaşının denizinde boğulanları söyle.

Sor bana hayat! Sor bana?

Denize dalınca deli damlalara hayaller güzellemesi okuyayım mı; dağlarca büyürse aşkım raks urup yele vereyim mi?!.Yaşarsa içimde mâşûk, âşıklık iddiasında kalayım mı; ölüyken âşık ölmeden öleyim mi?!.Can bedende yük olur muydu cânân olmasa; ya cânân cisminde can içreyken gayrı can olmasa?!.Kar beyazı günahlara mı kapılandım ben, kara büyülerce tevbelere mi?!.İyiden sor bana hayat, kötüden sor bana. Gül dibinde büyüyen dikenlerden, dikenin mizacına gül rengini ekenlerden sor.Feleğin binbir sûretinden sor, hayâlden ve hâbdan sor. Âteş-i aşktan sor; nakıştan, nakkâştan sor. Aynalar! Kırık bakmayın öyle yüzüme.

Oku bana tarîh!. Oku bana?

Tîn ve zeytin'i oku; emin beldelerden bahset. O beldede bir avuç arpa ekmeğiyle yaşayana öykünen midemin şunca doluluğunu oku. Uhut'ta kutlu dişi kırılanın, Tâif'te çediği kan dolanın dostlarını oku. Bir gün apansız şehre dönen Bilal'i oku, ezanı oku. Yaşıyor muyum hâlâ bu dünyada diyen Revâha'yı; tek hurma tanesini anneciğine saklayan Kedilerin Efendisi'ni oku. Kusvâ-yı oku bana, Sebir'den yükselen ayı oku.

Bildir bana sevgili! Bildir bana

Kara yüzüm ve kan ağlayan gözümle.Bazan durgun, bazan yorgun.Sırtımda dağların çekmediği yük, günahım mecalimden de büyük.Kapından gayrı yok penahım, varsa elimde bir sermâye-i âhım.Boynu burulu, hem bağrı dağlı.Kapına geldim, 'Ümmetî!' dediğin umuduna geldim..Acep Efendim?!.. Acep efendim, bakar mısın defterimin karasına, yoksa itiverir misin onu elinin tersiyle. Bildir bana efendim, cennet mi yüzündür, yüzün mü cennet? Bildir bana ve bana cennetini bahşet.

İskender PALA
***********************************************************************************

">




" leyli'ye "


adanmış sözlerle yazıyorum artık
sultaniyegah mateminde
içimin bam teline dokunarak
sana yazıyorum ya leyli...


... leyli adanmışım bir başımayım
küçücük yaşımda sana alışmışım
gözlerimi ufka dikip anarak seni
narin bir üveyik gibi sana vurulmuşum


gel leyli haydi bu gece bizim
gördüğün şu deniz,
yürüdüğün yollar,
kaldırımlar bizim,
martılar bizim.
her şeyin sahibinden
yüreklerimiz birbirimizin


haydi leyli gidelim artık
alışmadan şu zillete
mundar etmeyelim umutları
yola düşelim el ele
yüreğimiz kanasın güllere


kalk leyli içimin baharı
gözlerim seni arar oldu
anlatamadım kelimelere
çöller mekanım oldu
adım başına sevdayla
ismin haykırışım oldu


leyli.... ah leyli....
sardunyaları, patyaları
saçlarına taç yaparım her baharı
açsın diye gülleri
kanımla ağlatırım
acıtma. yoksa yüreğimi kanatırım








leyli'm miniciğim, üveyiğim
gözlerin denizimdir , saçların sığınağım
ellerin hayatımdır, sözlerin ateşim
özletme. içime sığıdıramıyorum hasretini
gelip de bir görsen halimi
acırsın leyli'm
dayanamıyorum


leyli'm ismindir lal'im
cemrelerim de gamzelerin
yeşermez sensiz hiç bir bahar
gözlerinin pırıltısındadır günlerim
geleceksin biliyorum
geleceksin değil mileyli ...


leyli
kalabalık şehrin yalnız sevgilisi
içinde volkanları eriten yürek
sana değmesin hiç bir rüzgar
saçlrında sakla beni, ısıt
mateme isyan okuyalım beraberce
ağlama leyli ağlama
her göz yaşın asra bedeldir
yüreğinde küçük bir yer ayır bana
ya leyl
ya leyl...





Bilal Can



******************************************
*******

Followers

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

************
blogger counter

View My Stats *************************************

widget
**************

****************************free counters