Tövbekar ol gönül, tarikten çıkma Namertten şefaat şifadar olmaz İyilik eyle, sakın bir gönül yıkma Görüşme kötüyle, onda ar olmaz Dinleme dünyanın kayl u kalin Düşürme üstüne el vebalini Gözetle kamilin bir kemalini Zira böyle kişi bahtiyar olmaz Namertler içinden hicret et, durma Yapacağın hayrı kimseye sorma Kişizadelikle kendini kurma Mezar taşı ile iftihar olmaz Hissemend ol kamillerin sözünden Başka yoktur kazan,özü özünden Evlat düşse atasının gözünden Hüda razı olup berhhudar olmaz. Münafıkın yeri her dem nar iken Düşman olsa korkma,Mevla var iken Bir adamın ezel vakti var iken Sonu yoksul olsa gözü dar olmaz Yoksulluk dediğin ömrü söker Katranı kaynatsan olur mu şeker? Cinsi bozuk adam cinsine çeker Aslı karademir gevherdar olmaz Laf edip alemle varın söyleme İşin uygun diye karın söyleme Her olur olmaza sırrın söyleme Şimdi insanlara hiç karar olmaz Sözü geçmez bir mecliste gedanın Bahtı kara olur vatan-cüdanın Sonu karanlıktır haramzadenin Çalıp çırpma ile kesb-i kar olmaz Sümmani ah edip sararıp solma Gelen Allah'tandır ,kimseden bilme Sevilen bir yere çok gidip gelme Kesilir muhabbet itibar olmaz | |
---}--}@


Yaşamın anlamını kavramak için dünyayı dolaşmaya çıkan bir genç, gezdiği ülkelerden birinde ünlü bir bilgeyi ziyarete gitmişti. Gezgin genç, bilgenin yaşadığı evde, tüm duvarların kitaplarla kaplı olduğunu gördü. Fakat evi dikkatle gözden geçirdikten sonra, yerde bir kilim, duvar dibinde yatak olarak kullanılan bir sedir, ortada ise bir masa ve sandalyeden başka evde hiçbir eşyanın olmadığını gördü ve merakla sordu: “Neden hiç eşyanız yok?” dedi. “Koltuklarınız, kanepeleriniz, büfeleriniz .. onlar nerede?” Bilge, bu soruya karşılık olarak kendi bir soru sordu gezgin gence; “Senin de yalnızca, sırtında taşıdığın küçük bir çantan var yavrum” dedi. “Peki, senin eşyaların nerede?” Gezgin genç, kendini savunurcasına yanıtladı bu soruyu: “Ama görüyorsunuz ben yolcuyum.” Ünlü bilge, hak verircesine güldü: “Ben de öyle, yavrum” dedi.” Ben de öyle…
Alıntıdır.

Namaz; üzgün ve yorgun gönüllerin, şefkatli bir el tarafından okşanışıdır.
Bunun için Peygamber Efendimiz -Sallallahu aleyhi vesellem-
bir şeye üzüldüklerinde, zorluklarla karşılaştığında,
Müslümanların başına bir musibet geldiğinde,
işinin çok olduğu zamanlarda, gönlünü ilahi haşyetin derinliklerine bırakmak için,
Hz. Bilal’e (r.a): “Erihnâ ya Bilal” Bizi (namazla) rahatlat ey Bilal” derdi.
Ebû Davud – Sünen 4/298

Küçük bir çocuk olsam…
Tövbe kapısından girmeye yaşım tutmasa daha…
Hiç bulaşmamış olsam dünyanın kirine, pasına…
Açsam kollarımı, koşsam Kabe’nde…
Ve açsam tertemiz ellerimi en masum dualara, nazlansam Sana…
Rabbim şimdi bir çocuk kadar masum gelemesem de yanına
Ne olur rahmetinle ışık tut tüm karanlıklarıma…
Âmin.amin amin...
alıntı

Rıza yolunda biraz cefa gördük diye,
Allah’a naz mı edeceğiz?..
Mus’ab bin Umeyr | r.a |

♥ ♥ ♥
“Allah, mümin erkeklere ve mümin kadınlara,
içinde ebedî kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler
ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vaat etti.
Allah’ın rızası ise hepsinden büyüktür.
İşte büyük kurtuluş da budur.”
(Tevbe, 72)
♥ ♥ ♥

…dertliyim, üzgünüm, bîzarım bize yakışmayan tavır ve davranışlardan,
ortaya konulan zaaf ve boşluklardan!..
Evet, bîzarım birbirini affetmeyen kardeşlerden,
bîzarım kusur gören, kusur araştıran arkadaşlardan,
bîzarım “Kiramen Katibîn” gibi günahları yazanlardan,
bîzarım kardeşinin hata ve kusurlarını kaydedip durduğu hâlde,
sevaplarını görmezden gelenlerden…
***
ALINTI
bîzarım KENDİMDEN:(

…Gönlünüzde herkesin oturabileceği bir sandalye bulunmalıdır; fakat,
kimi nereye oturtacağınız ve kimlere öncelik tanıyacağınız hususunda ölçü muhataplarınızın Allah'a kurbeti olmalıdır.

''Melikin atiyyelerini ancak matiyyeleri taşıyabilir.''
İmam-ı Rabbanî (k.s)
İmam-ı Rabbanî Hazretleri, bu cümleyi, ilâhî isimlerin tecellisine mazhar olabilmek için o tecelliye lâyık bir mahiyet taşımanın gerektiği şeklinde yorumluyor. Buna göre, 'melikin atiyyeleri' ilâhî isimlerin tecelli etmesi; 'ona matiyye olmak' ise o tecelliye mazhar olabilecek bir kabiliyete sahip olmak, demek oluyor.
Prof. Dr. Alaaddin Başar

Herşey payına düşeni alacak. Rüzgar sesimizi, güneş gölgemizi, toprak bedenimizi; ama ruhumuz ebedi. İşte mühim olan da bu. En kıymetli malımız o değil mi? Onu bu davetin bir çiçeği, bir hediyesi olarak Rabbimize, yani verene götürüyoruz. Ölmemek için ölüyoruz. Hangi davete eli boş gidilir? Ahiret gibi saadete, cennet gibi bir davete, böyle bir hediye gerekir. Peygamberimiz Efendimiz “Ölüm, kulun canını Rabbine hediye etmesidir” buyurmuyor mu? Al Rabbim emanetini, verdiğin günkü gibi lekesiz olsun. Benim baharımın hediyesi de bu, yeter ki gül koksun…
Selim Güzdüzalp

”Gerçek saadet, insan zihninin dağınıklık ve perişaniyetten kurtarılması, insan kalbinin itmînan ve istirahata ermesinden ibarettir. Onu, deniz kenarlarında, dağ başlarında, tenhâ koruluk ve koylarda arayanlar, hep yanılmışlardır. Vâkıa, bu türlü yollardan başkasıyla, rûhunu dinlendirmesini bilmeyen avâm için, bunlar da birer vesile sayılabilirler. Ama, gerçek huzur ve saadet için, ne zaman ne de zemine ihtiyaç yoktur. O her yerde insanla beraber ve onun iç aydınlığına, onun hür irâdesine tevdi edilmiş mukaddes bir sevgilidir. Her insan, istediği zaman, kanatlanan rûhuyla, kalbinin sonsuz iklimlerine doğru açılıp, temâşâsına doyamayacağı âlemlere ulaşarak, özlenen mutluluğu elde edebilir. Hele, kalb hazinesi tertemiz fikirlerle donatılmış ve lebrîz edilmişse…
Boyce'nin dediği gibi:
''Ruhunun derinliklerinde, böyle bir mihrabı olan insan ne bahtiyardır!..''
Buhranlar Anaforunda İnsan

O, seni olgunlaştırmak için, Allah’ın lûtfettiği bir ikramdır.
Bazen rahatlık, şenlik, bolluk kisvesiyle; bazen de can sıkıntısı, zorluk, fakirlik kılığıyla geliverir.
Kimi zaman dostlarla, kimi zaman düşmanlarla imtihan edilirsin.
Bazen, kimsecikler olmaz da, kendi nefsinle boğuşursun.
Zannetme ki imtihan olmak, hep boğuşmaktır.
Hayır, bazen çok sever, sevdiklerinle imtihan edilirsin.
O, seni olgunlaştırmak için, Allah’ın lûtfettiği bir ikramdır.
Bazen rahatlık, şenlik, bolluk kisvesiyle; bazen de can sıkıntısı, zorluk, fakirlik kılığıyla geliverir.
Kimi zaman dostlarla, kimi zaman düşmanlarla imtihan edilirsin.
Bazen, kimsecikler olmaz da, kendi nefsinle boğuşursun.
Zannetme ki imtihan olmak, hep boğuşmaktır.
Hayır, bazen çok sever, sevdiklerinle imtihan edilirsin.
alıntı

"Onlara anlat ki insan kelimelerden ve şiirden yaratılmadı
Tüyler içinde gelen yeni dünya
Bir sandalye kadar hür olduğu gün
Sen cuma gününün hürriyet kadar kutsal olduğunu onlara anlat"
|Sezai KARAKOÇ

Kaleme Kelâma ve bütün kevn-ü mekâna
kıymet veren senin medhin,
senin yad-ı namındır.
Her ne ki;
senden habersiz,
seni bilmek ve seni sevmek bahtiyarlığından uzak;
onun vasfı kuru bir beden,
nasipsiz kirli bir su olmaktır ancak.
Bir kalem ki,
senin yüce Na'tını yazmaktan haberdar değilse
o, kuru bir çöpten ibarettir.
Ona kalem demezler.
Kim ki ;
senden bî haber
ona insan demezler!
Aşkın Hükümranlığı/Mustafa Demirci

İnsan basitleştikçe hayat zorlaştı...
*
*
*
*******
Timurtaş Uçar savcıya sorar, şekeri çaya karıştırmazsan ne olur?
Savcı; şekersiz çay olur
Hoca; tuzu çorbaya karıştırmazsan ne olur?
Savcı; tuzsuz çorba olur
Hoca; peki Dini devlete karıştırmazsan ne olur?
Savcı; Dinsiz devlet olur
Hoca; savcım Vallahi ben demedim, bak siz dediniz.
Savcı; desene bugüne kadar bizide uyuttular.
Savcı; şekersiz çay olur
Hoca; tuzu çorbaya karıştırmazsan ne olur?
Savcı; tuzsuz çorba olur
Hoca; peki Dini devlete karıştırmazsan ne olur?
Savcı; Dinsiz devlet olur
Hoca; savcım Vallahi ben demedim, bak siz dediniz.
Savcı; desene bugüne kadar bizide uyuttular.
Bilir misin nedir o sarp yokuş?
Köleleri özgürlüklerine kavuşturmaktır;yahut (kendi) aç iken (başkasını) doyurmaktır,yakını olan bir yetimi, yahut toprağa uzanıp kalmış olan (yabancı) bir yoksulu ve imana ermişlerden
Beled suresi
Köleleri özgürlüklerine kavuşturmaktır;yahut (kendi) aç iken (başkasını) doyurmaktır,yakını olan bir yetimi, yahut toprağa uzanıp kalmış olan (yabancı) bir yoksulu ve imana ermişlerden
ve
birbirine sabrı ve merhameti tavsiye edenlerden olmaktır.Beled suresi
Secde...
Efendimiz (s.a.v.) der ki;
Sırtınızdaki içi taş dolu kefelerin yükünün azalmasını istiyorsanız secdelerinizi biraz daha uzatın
Dert ortağını beşerde değil, daimde aramak lazım..
Dertler ancak o zaman biter…

Yıllar yirmi olsa da otuz olsa da..
Yollar kar çamur olsa da buz olsa da..
Bedenim yorgun aç ve susuz olsa da..
Bir gün yalın ayak terli gömlekle..
-Gelirim, beni bekle..
Belki yakında olur belki de uzak..
Sırtımda hatıralar saçlarımda ak..
Gün, tarih bilemiyorum amma muhakkak..
Bitmeyen bir azim sabır ve emekle..
-Gelirim, beni bekle..
Unutmam mümkün değil unutur sanma..
Gelmez diyen olursa sakın inanma..
Umutlarını kaybetme ha zamanla..
Geç kaldı diyerek gam çekme..
-Gelirim, beni bekle..
Sıcak bir yaz akşamında olabilir..
Sarı bir güz akşamında olabilir..
Kışın beyaz akşamında olabilir..
Ellerinde bir top mavi çiçekle..
-Gelirim, beni bekle..
Cümle köprüleri sel alsa da tek tek..
Söz vermişim bir kere engel ne demek..
Başı karlı kara dağlardan geçerek..
Azığım bir tas su bir dürüm ekmekle..
-Gelirim, beni bekle..
Vermese de kaybolan gençliğimizi..
Ayıran bir gün kavuşturacak bizi..
Ve içimde sevgilerin en temizi..
Seninle dolu arı-duru bir yürekle..
-Gelirim, beni bekle...
Abdurrahim KARAKOÇ
Özledim...

ÖZLEDİM
Baharda güller açan müjgânını özledim,
Seherde kucak kucak ihsanını özledim..
Dalıversin ellerin saçlarımın akına,
Zülfünün siyah siyah nirânını özledim..
Her adımın ruhumda silinmez iz bırakır,
Vuslat öncesindeki hicrânını özledim..
Sürünür her gurupta ardın sıra şu gönlüm,
Türâba şeref veren dâmânını özledim..
Çırpınır mı kalbin âh, duyunca eş'ârımı?
Âşıka rahmeyleyen vicdânını özledim..
Ne olur bir kerrecik uğra halvetgâhıma,
Ma'şukanım dediğin her ânını özledim..
Sen ki İstanbullusun aşk belâsın bilirsin;
Sevdânın sarayında dîvânını özledim..
Kaç lisan şiirime râm olsa da ne çıkar;
Lebinden dökülecek sühânını özledim..
Ebediyyet fikrinin menbaıdır deryâlar;
Zevrâk-ı aşk gezdiren ummânını özledim..
Bilirim bu asırda böyle sevdâ yaşanmaz,
Beni alıp gittiğin zamânını özledim..
Bunca feryât ettirip inletme gel Kâfi'yi ,
"Kölemdir" yazdırdığın fermânını özledim...

" Bilir misin sen benim ne'msin? Sürur-u sinem, nur-u didemsin... "
Sen
Sen: Çamlı dağlardan ağaran şafak...
Sen: Duru göllerin nilüferisin.
Sen: Engin ovada sararan başak...
Sen: Umut kaynağı, alın terisin.
Sen: Gökte yıldızsın, uykularda düş...
Sen: Yeşil ekinsin, sen beyaz gümüş..
Sen: Mavi denizsin sise bürünmüş...
Sen: Sevda sırrının düğümlerisin.
Sen: Her güzelliğin canlı sergisi...
Sen: Kalp yarasının em'i, sargısı...
Sen: Benim dileğim, Hakk'ın vergisi..
Sen: Gönlümde saplı aşk hançerisin.
Sen: Koyu gölgesin yaz sıcağında..
Sen: Olgun meyvesin dal kucağında..
Sen: Korsun, alevsin aşk ocağında..
Sen: Gadir Allah'ın şaheserisin.
Sen: 'Ben'sin, gel gör ki ben 'sen' değilim..
Sen: Benim düşüncem, ruhum ve dilim..
Sen: Benim gözlerim, ayağım, elim...
Emin ol, sen bana benden berisin.
Abdurrahim Karakoç

Ben
Ben: Karlı dağların deli rüzgârı..
Ben: Tozlu yolların demirbaşıyım.
Ben: suyu kurumuş sevgi pınarı...
Ben: Toprak bekçisi, mezar taşıyım.
Ben: Hep yıllar yılı kanayan çıban...
Ben: Fikir sürüsün yitiren çoban.
Ben: Hayâl peşinde çarıksız taban...
Ben: gurbet ağzında bulgur aşıyım.
Ben: çürük bir gemi aşk denizinde..
Ben: Yağmur damlası dostun izinde.
Ben: Yanıp kül oldum aşkın közünde...
Ben: Kara sevdanın dert yoldaşıyım.
Ben: Koyu düşmanım yersiz gülüşe..
Ben: Düşüvermişim bitmez bir düşe.
Ben: Bıldır ağlarım bu yıl ölmüşe...
Ben: Bensiz duygunun ilk savaşıyım.
Ben: Gönlü aklına uymayan deli..
Ben: Az düşünceden doymayan deli.
Ben: Beni ben diye saymayan deli...
Bırakın, ben benden uzaklaşayım..
Abdurrahim Karakoç
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
*******
Followers
Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı
***********


















































*
View My Stats *************************************
**************
****************************




















































View My Stats *************************************
![]() |
