---}--}@ Arşivime Hoş Geldiniz,Benim Beğendiklerimi Umarım Siz de Beğenirsiniz... Resimler ve Yazılar Forumlardan Alıntıdır..


Sözü süz de söyle
Manayı diz de söyle
Yüzde söyle gıybet olmasın
Ukdeyi içinden çöz de söyle,... yapmasın yara
Öyle bir söyle ki, hoş gelsin yâre ağyara








Abdulkadir Geylani (k.s.) buyuruyor;
“Bütün isteklerin Allah'tan olsun”
Ey Evladım;
Eğer dünya tasalarından sıyrılmaya gücün yetiyorsa hiç durma, hemen sıyrıl. Aksi halde seri olarak kalbinle Allah(c.c)'a koş.Onun rahmetine yapış.Ta ki kalbinden dünya tasaları çıksın.O her şeye kadirdir.Her şeyi bilir.Her şey Onun kudret elindedir.Onu kendisine imanla ve kendisinin marifeti ile doldurmasını iste.
Ayrıca sana sarsılmaz bir iman vermesini, senin kalbinde kendisine ünsiyet peyda etmesini ve senin bütün uzuvlarını kendisine itaatle meşgul hale getirmesini iste.Bütün bunların hepsini Allah'tan iste.Kendin gibi faninin önünde zelil durumlara düşme.Bütün isteklerin Allah'tan olsun, asla başkalarından olmasın.Bütün muamelen Allah'la beraber olsun ve Allah için olsun, asla ondan başkası için olmasın…



Kime fazla isen orada unutulursun..
Kime eksik isen orada kendini bulursun






Ara sira gorunmek, goz onunde olmaktan daha faydalidir; Doksan gunluk yaz mevsimini unutur, fakat yazdan kalma bir gunu unutmayiz
__________________



"Ey umut, ey beyaz örtülerin tükenmez uzunluğu ,
Kimse bir gün sana koşmaktan kendini alamaz..."






'' Çocukken Yarın NeLer OynayabiLiriz Diye Düşünürdük,

Şimdiyse Yarın Hayat Bize Hangi Oyunu

Oynayacak Diye Düşünüyoruz ''!!!








…''SEVGİ'' bir sende MASUM dururdu ANNEM bir sana yakışırdı gerisi sadece FANİ'ye aldanıştı…









Her el'e, el vermek layik degildir; insan suretinde ne seytanlar vardir!






Var oLsa Da etrafınDa insanLar,
“seni anLıyorum” Diyen kimin var ?
sussa Da gözLerin, kaLbin kan ağLar..
İçinin içini biLen bir tek RABBİN var...
SürekLi DeğiLmiş zaLimin zuLmü, gece biter,
geLirmiş günün günDüzü.
Zor oLsa Da geçirmek bu çetin güzü,
baharı vaaD eDen RABBİN var.......”











Dayan be g ö n l ü m !.
Bîçâre değilsin Yaradan sana yâr.
Kimsesiz değilsin, yanında "Kimsesizler kimsesi"... var!.
Biliyorum! Sığmazsın hiç bir yere bu sevdayla, dünya sana dar!
Ama dayan g ö n l ü m !

...Dayan ki her gecenin mutlaka bir sabahı var. . . !





" Halim acik denizde duduk calan bir gemi
Kim duyar otelerden haber veren bestemi "










Ey aşkın binbir başlı vav hali
Ey sonsuz kavram
Gaflet vaktinde
Gel gönlümün üstüne
Usta bir hattatım ben
Aşkı çizerim mekanlara
Aşk sığmaz ki bu ummana
Vav olur gözlerimiz
Bürünürüz canlara
Ve mahlukat Nefes nefes aşk çekerken Mevla'ya
Üstümde aşk kokusu var
Yaşadıkça beni yontar
Ve benzetir insana
Elimde vav
Gönlümde vav
Gözimde vav
Dem dem vav kesilirim
. . .






Bakma Sen Benim Bu Kadar Hüzünlü Şeyler Yazdığıma, Ben Çok Gülerim...Ve Ben Gülerken Hiç Kimse Yalan Olduğunu Anlayamaz ..!





"Hiçbir şey bir ölünün sükûtu kadar tesirli değildir insana..."






O dağa bir kuş kondu, sonra da uçup gitti. Bak da gör,
o dağda ne bir fazlalık var ne bir eksilme.
__________________













Olmak Demiştin
hayat olmaktır demiştin
hayat sevmek ve olmaktır
demiştinki gündüz ölmek
gece ise doğmaktır
ölüm savmaktır sıranı sırası gelince
ölüm yaşam kuşunu kafesinden salmaktır
gözlerime öyle bakma demiştin
gözlerin ateşe dalmaktır
ne çıkar misk-u amber sacmasan etrafına
gülün karı solmaktır
değişir iklimler mesafeler seninle
ve hüzün sevdanla dolmaktır
bu beden her mihnete her belaya katlanır
lakin maksat ne olmaktır ne ölmektir ne solmaktır
maksat olmaksa demiştin
olmak onu bulmaktır...

arif emre






“Ey dünya meşgaleleriyle oyalanan zavallı! Upuzun bir ömür ümidiyle hep
aldandın. Yetmez mi artık bunca gaflet ve umursamazlığın. Bak, yaklaştı
ötelere yolculuk zamanın; unutma ölüm çıkıp gelir bir gün ansızın. Seni
bekliyor kabir, o ki amel sandığın. Öyleyse, kov dünya endişelerini ve
sabra sığın; ecelin dolup da yolculuk anın gelene dek hâlâ var bir fırsatın.”
alıntı



Cân misâfirdür bugün yarın göçer ey aşk sen
Gitme andan incinüp billâh derûnumdan benüm

(Ey aşk! Can (bu tende) misafirdir; bugün yarın göçer gider... Allah için, incinip de benim gönül evimden sakın gitme!)

Tacizâde Cafer Çelebi
Tüm muhabbetle Halkedilenlere,



Hayat boş geçti
geri kalan korkulu
her adımım dolu olsa
işe yaramaz katında
biliyorum...
bağışlanmamı diliyorum..


Al da git eğreti gülüşlerimi
İsyanı kutsayan yüz bende kalsın
Maviye boyama zor düşlerimi
Gemimi yakacak köz bende kalsın
Mermere saplanan bir deli su’ca
Nefreti sevdama etmişim boca
Karanlığa dönük bir çift namluca
Tetikte bekleyen göz bende kalsın
Neşeyi açmadan solanlara ver
Gülüp eğlenmeyi yılanlara ver
Baharı, bahçeyi çalanlara ver
Van Gogh’un çizdiği güz bende kalsın
Bilirim yol uzun sürmek zor ama
Çekmediğin kahrı koy matarama
Azık kıt, vakit dar, tuz bas yarama
Çiledeki aziz giz bende kalsın

Mustafa İslamoğlu





SENAİ DEMİRCİ-KİMSELERE DİYEMEM SIIR @




Öyle çok pazarlık ettim ki Seninle ey Rabb?im. Sen çağırınca, kendime ayırdığım vakitlerden çalındığını düşündüm. Ezan okununca, sevdiklerimle geçirdiğim zamanların azalmasından korktum. Vakit girince, içim ?cız? etti hep. Odamdan uzaklaştım, bıraktım işimi, bozdum keyfimi; öylece namaza durdum. Ayak diredim, ?az sonra kılsam da olur!? dedim. ?Az sonra?larım ?çok sonralar?a döndü, geç kaldım, geç kalmaktan utanmadım. Sonunda ayaklarımı sürüye sürüye vardım huzuruna. Pazarlığımı vaktin daralmışlığını bahane ederek yeniden ileri sürdüm. Kaçıyordu namaz ya; o yüzden çabucak kıldım, selam verdim, hemen kalktım, rahatladım. Oysa rahatlığı Sana borçluyum. Ağrımayan her bir dişim kadar huzur borçluyum Sana. Damarlarımın her bir noktasında pıhtılaşmayan kanım kadar sükûnet borçluyum Sana. Tenimin kaşınmayan her bir noktası kadar rahatlık borçluyum Sana. Dişlerim ağrıyacak olsa her biri için harcayacağım zaman Senin. Kanım pıhtılaşıp damarlarım tıkanacak olsa, her defasında ızdırap ve korkuyla geçireceğim saatlerin hepsi Senin. Tenim her noktasında yırtılacakmış gibi acıyacak olsa, kendi kendime dar geleceğim huzursuz günler Senin.
Gün oldu; usandım. Sabrımı tükettim; tükendim. Kendimi yontmaya heveslendim. Benden istediğin zamanı çok gördüm. Benden istediğini, benim için istediğini bile bile, huzurunda huzursuz durdum. Fazla buldum namazın rekatlarını; kısaltmak için bahaneler aradım. Günümü delik deşik etmeni, işimin arasına kesintiler sokmanı, hayatımın ortasına duraklar koymanı, uykumu bölmeni lüzumsuz gördüm. ?Beni bana bırak!?larla durdum huzuruna; içim başka bir yerlerin türküsünü söylerken, ben seccadende, belki sadece bedenimle, mıhlı kaldım. Oysa Sen, dileseydin dar edebilirdin zamanı bana! Bir uçurumun dibine savrulmuş bir arabada çaresizce Sana yalvartıyor olabilirdin beni. Korkulu bir savaşın orta yerinde ateş ve kan kusan bombaların altında günümü de, işimi de, uykumu da, hatta rüyalarımı da delik deşik etmelerini takdir edebilirdin. Düşmeyen bombalar kadar, uçuruma savrulmayan arabalar kadar genişlik borçluyum Sana.
İçten pazarlıktı benimkisi. Öyle içten ki kendime bile söyleyemedim. Gözlerimle birlikte gönlümü de secdene kilitlemeyi çok gördüm. Kendimi sıfırlamayı, benliğimi hiçe indirgemeyi beceremedim. Ensemde kaderin sıcacık nefesini hissedecek o teslimiyetin vadisine inemedim. Acelem vardı; alnımı koyduğum gibi kaldırdım seccadeden. Bütün benliğimle aşağı inemedim. İşim vardı, secdemi işime zaman kazandım. Secdeye kalbimi de sığdırmaya çalışmadım. Uykum vardı, secdemi sığ bırakıp uykumu derinleştirdim. İtirafımdır: Bencilliğimi de sırtıma alıp rükûlarda eritemedim. Bedenim eğilirken huzurunda, ?emrolunduğum gibi dosdoğru olma?nın ağırlığını sırtıma almayı erteledim. ?Sırası değil!?di; ?hele dur; sonra da olur!?du. En Sevgili?ni bir gecede ihtiyarlatan emri üzerime alınmadım.
Sen dileseydin, çocuğumun cılız nabızlarının eşliğinde, loş ve neşesiz bir yoğun bakım odasında, gözümü de gönlümü de, umutsuzca, çaresizce, ürpertiyle, korkuyla bir monitörün ekranına kilitleyebilirdin. Dileseydin, yeryüzünün sükûnetini bir anda kesip, küçücük bir duvar kıpırtısının gölgesinde, mini mini bir sarsıntının beklentisi içinde saçlarıma aklar düşürebilirdin.
İçten pazarlık mı denir buna? Sen bilirsin Seninle ettiğim pazarlığı. Kendime sakladığım ve hatta kendimden de sakladığım sır bu. Dilime bile değdirmekten korktuğum, ağzıma almaktan utandığım öyle bir sır işte. Fısıldaması bile acı veriyor ya? Meselâ, uzayınca Fatiha, uzayınca sûre, heceler sanki özgürlüğe giden yolu taşlar gibi kestikçe, ?bitmez şimdi bu namaz!? dediğim çok oldu. Ama içimden. Kimseler duymadı.
Bir Sen duydun beni ey Rabb?im. Sırrımı bir Sen bildin. Kendimi lüzumsuz hissederken seccadenin üzerinde, dudağım anlamına yetişemediğim kelimeler için oynarken, Sen beni söylediğimden fazlasıyla duydun, söyleyemediğimi de, dile getiremediğimi de bildin. Ruhumu alıp uzaklara gittiğim halde, bir bedenimi bıraktığım halde huzurunda, kovmadın beni, yakınlığında tuttun.
İtirafımdır; öyle anlatıldığı gibi özleyebilmeyi beceremedim henüz namazı? ?Aradan çıkarmaya çalıştığım? oldu namazı. Geçiştirdim namazı. Bir ?sorun?du çözdüm, hallettim. Selam verip sonra yaşamaya başladım? Yaşamayı namazın içinde aramalıydım. Namazı yaşamanın içine sızdırmalıydım oysa. Bilemedim.
Kafa tuttum, ayak diredim, pazarlık ettim; ama Sen utandırmadın, yine yine yine huzuruna aldın beni. Her secdede rahmetinle okşadın alnımı. Her rükûda ?aferinler? fısıldadın gönlüme. Her vakitte yeni bir sayfanın aklığına çağırdın ruhumu. Yüzüme vurmadın. Azarlamadın. Aşağılamadın. Hepten umut kesmedin benden. Yok saymadın. Utandırmadın.
Pazarlık ettiğimi Seninle bir Sen bildin ey Rabb?im. Kimselere söylemedin. Sırdaşım Sensin, bir Sana açabilirim içimi, bir Senin beni ayıplamandan korkmam. Ben işte böyleyim; yine ?bana ait?lerin hesabındayım. Başka kime söyleyeyim? Başka kimin anlayışından medet umayım?

Senai Demirci - Kıl Beni Ey Namaz - Kimselere Diyemem

Ben kederimi ve hüznümü sadece Allah'a söylerim; benim bildiğim Allah sizin bildiğiniz gibi değil." Yusuf Suresi 86'dan hissettiğim sitemi yansıtmaya çalıştım bu mealle; öbür türlü vurgu kaçıyor. "Allah'ı başkalarına şikayet etme; yoksa merhametliyi merhametsizlere şikayet etmiş olursun" diye hatırladığım hak bir sözün Yakub'un [as] kalbinde hep aktığını hissettim. Ne zaman başına iş gelse, başkalarını Allah'a şikayet etmeyi tercih etmiştir. "İyi ama, bana yapılan haksızlık karşısında kimseye içimi dökmeyeyim mi?" diye gıybete hazırlanan bana cevap oldu ayet. "İçini dökeceğin Biri var ama sen O'nu içini dökeceğin, dertleşeceğin Biri olarak tanımıyorsun henüz." Allah'ı, içini döktüğünde seni dinleyeceğini bildiğin Biri olarak bilinceye kadar yürü; O Allah senin bildiğin gibi değil" "Bu hayat sana Yakub'un bildiği Allah ile senin bildiğin Allah arasındaki farkı kapatman için verildi. Hâlâ ne duruyorsun; yürüsene, okusana, düşünsene..."



Senai Demirci

“Kimi vakitler, bir dalgınlıktan çıkarken yakalarım kendimi. Sanki bir süreliğine içimdeki bir başka ben, beni uyutmuş; ruhumu hiç bilmediğim bir alemin salıncağında sallayıp durmuştur. Ne bir haritası vardır daldığım yerin, ne bir pusulası, ne dili, ne töresi. Hissederim ki, dalgınlığımın beni alıp götürdüğü yer Ahmet Haşim’in “O Beldesi”nden’ de, Yahya Kemal’in akınlara çıkılan o rüya şehirlerinden de çok ötede bir yerdedir. Yolu da yoktur onun, izi de. Dalgınlığımın beni alıp götürdüğü puslu ülke bir boşluk mudur, yoksa başka bir hayatın gölgesi mi bilemem. Bütün bildiğim, bir anlık bir gafletin beni şuurumdan kopararak kendine konuk ettiği. Dalgınlığımdan kurtulup yeniden hayatın kucağına dönerken, düşünmeden edemem: Belki de dünya, içine konuk olduğum bir anlık gafletten ibarettir. Belki de ben, bir anlığına gaflete düşmüş bir başka ruhun dalgınlığından ibaretim burada…”

Kovulmuşların Evi / Ali AYÇİL


Hepimiz, bazen birileriyle o kadar yakınlaşırız ki, dostluğumuz ya da kardeşliğimizi hiç bir şey engellemiyormuş gibi görünür.. bizi ayıran küçücük bir köprü vardır, hepsi o kadar.. ama tam sen bu köprüye adım atacakken sana şu soruyu sorsam, "bu köprüyü geçip bana gelir misin?" işte o anda artık bunu istemeyiverirsin.. sorumu tekrarlasam öylece suskun kalırsın.. o andan itibaren aramıza dağlar ve azgın nehirler girer.. bizi ayıran ve birbirimize yabancılaştıran duvarlar bitiverir önümüzde.. ve bir araya gelmek istesek de artık yapamayız..
ama o küçücük köprüyü düşündüğünde, sözcüklere sığamayacak kadar büyüyüverir gözünde..
yutkunur ve şaşar kalırsın..

(Dr. Irvin Yalom`un Nietzsche Ağladığında adlı kitabından...)









gitsen hüzün kalacak senden geriye
yarım kalacak bir şiir gibi yaşamak
yaşamak hep böyle yarım kalacak
şiirler sevgiler dostluklar yarım
hep bir eksiklik kalacak senden geriye
hep bir ölüm bütünleşmez bir yarım

Sabah Kara




Güzellik baktığın şeyde değil,bakışında olmalı.Yüz gözünün gördüğü
değil,gönül gözüyle gördüğündür güzel olan. . . !


Hz Mevlana...



Testiyi Denize daldirirsin alabildigince alir gerisi kalir
( Hz Mevlana )




Hayat dediğin tercihlerden ibaret..
doğruyu ya da yanlışı seçer insan,
bilerek veya bilmeyerek..
madem hayır bildiklerimizde şer,
şer gördüklerimizde hayır olabilir;
güvenmemiz gereken
kendimizden ziyade
duamız,
duamızı kabul edecek RABBimiz
olsa gerek..
her daim
tevekkül ederek..
ALINTI..



Kibir nedir?..
Kendinden habersizliktir!..
Güneşten haberi olmayışı gibi buzun...

Hz. Mevlana...






">
********************
">
dinle sözümü

“Şem’-i ruhuna cismimi pervâne düşürdüm
Evrâk-ı dili âteş-i sûzâne düşürdüm
Bir katre iken kendimi ummâne düşürdüm
Hâyfâ yolumu vâdî-i hicrâne düşürdüm
Takrîr edemem derd-i derûnum elemim var


Dinle sözümü sana direm özge edadır
Derviş olana lazım olan aşk-ı Hudadır
Aşıkın nesi var İse maşuka fedadır.

Sema safa, cana şifa ruha gıdadır



Aşk ile gelin talibi gûyende olalım
Şevk ile safalar sürelim zinde olalım
Hazreti Mevlanaya gelin bende olalım

Sema safa, cana şifa ruha gıdadır


Sultan Veled





Söz, yürekten çıktığı zaman ancak yüreğe gider. Sen de sözlerini yürekten söyle. Sana söyleneni iyi dinle. Yürekten geleni al, keder vereni bırak. Güzele çağıranı al, boş olanı bırak. Rûhunun istediğini al, istemediğini bırak..

Hayat önemlidir. Neşelen ve gül. Hüzünlen ve ağla. Ne yaparsan yap, ama Allah rızası için olsun yaptığın. Gördüğün göreceğin Allah rızası için olsun...

Sana rahmet veren Rahmandır. Merhamet veren, sevk veren, ümit veren, sevinç veren, hüzün veren. Sana yoldaş olan Rahmandır. iyi bil ki, hiçbir yerde bir başına değildin. Bundan sonra da olmayacaksın. Her zaman yanında olan Rahmandır.

Asla üç sey olma. Ümitsiz olma. Şükürsüz olma. Sabırsız olma. Mevlâyı bilen ümidi bilmeli. Onu bilen şükretmeli. Ona inananin sabırlı olmalı her ameli.

O seni terk etsin, peşinden koş git. O yüz vermesin, sen ona yalvar. Sana, bilmen gereken ve öğrenebileceğin en değerli şeyi haber vereyim mi? Sahip olabilecegin en kıymetli şey, imanındır. Allaha inan, mutlu ol. Ona dayan, güçlü ol.

Kimsen yok mu? Sözünü dinleyen, acını paylaşan, sevgine sevgisini katacak, kimsen yok mu? Sen ister şu var de, ister bu, istersen yok işte, kimsem yok de; hakiki bir dostun kesinlikle var. Sözünü dinleyen, acını paylaşan, sevgine sevgisini katan ebedî dostunu, Rabbini unutma!

Ey Sözümü işiten Dostum;

Sözlerim bitti. ışığım söndü. Kandilim tükendi. Sen bana kulak ver de, sözleri bitmeyene, ışığı sönmeyene, kandili tükenmeyene kulak ver. O'nu sev. Ona kendini sevdir. Onun sevdikleriyle doldur yüregini...

alıntı
Kalpleriniz on şeyden ölmüştür:
Hep bir ağızdan haykırdılar:
Kalplerimiz ölmüş müdür?
Evet ölmüştür !..
Nasıl olur?
Günahların zehirli dişlerine yem etmişiniz kalplerinizi.
Ölü kalplerin duasını Allah kabul etmez..
Peki, bu günahlar nedir?

1-Allah'ı tanıdığınızı söylüyorsunuz, ama emirlerini tutmuyorsunuz..
2-Allah'ın kitabını okuyorsunuz, ama onunla amel etmiyorsunuz..
3-Allah'ın Resulü'nü sevdiğinizi iddia ediyorsunuz, ama onunla amel etmiyorsunuz!
4-Şeytanın düşman olduğunu söylüyorsunuz, ama onun adımlarını takip ediyor, onunla dostluk kuruyorsunuz !..
5-Cenneti sevdiğinizi iddia ediyorsunuz, lakin Cennet için bir hazırlık yaptığınız yok..
6-Cehennemden korktuğunuzu söylüyorsunuz,ama kurtuluş çaresi aramıyor,günahlardan uzak kalmıyorsunuz..
7-Ölüm haktır diyorsunuz, hak olan ölüm için yine şey tedarik etmiyorsunuz !..
8-Başkalarının ayıplarıyla meşgul oluyorsunuz,fakat kendi ayıplarınızı hiç göz önüne geçirmiyorsunuz!..

9-Yüce Allah'ın verdiği nimetleri yiyorsunuz, ama Ona şükretmeyi unutuyorsunuz!..
10-Ölülerinizi götürüp toprağın koynuna veriyorsunuz, ama bir gün toprağın gözüne kendinizin de sürme olacağını unutuyorsunuz ve ibret almıyorsunuz?

Bu saydıklarımı terk eder, günahlarınıza nedamet getirir, Kalplerinizi zikrullah ile parlatırsanız duanızın kabul edildiğini göreceksiniz.
(İbrahim bin Ethem Hz.)


İhanetin adı göçmen bir kuşa verilmiş,
Sadakatin adı ise; bir serçeye

Göçmen kuş bütün bahar ve yaz boyunca
Küçük köyün üstünde uçmuş serçeyle beraber

Küçük sinekleri, kurtları yemişler,
Kış yağmurlarıyla şaha kalkmış, derelerden su içmişler.

Masmavi gökyüzünde dans etmişler,
Çiçek açan ağaçlara konup, papatya tarlalarında gezmişler...

Birbirlerine söz vermiş kuşlar;
Ayrılmayacağız diye.

Ama kış gelmiş,
Göçmen kuş adına yakışanı yapmaya kararlıymış,

Serçe ise her zamanki gibi sadık
Ama sevgi de yabana atılmaz bir gerçek.

Ayrılık acı, ihanet kötüymüş serçe için
Yaşamaksa önemli imiş göçmen için.

O, baharların tatlı eğlencesiymiş sadece
Gel demiş serçeye benle beraber...

Başka bir bahara uçalım.
Serçe ise burda bekleyelim demiş yeni baharı

Ama kış acımasızdır. demiş göçmen,
Yaşayamayız burda, aç kalır üşürüz

Serçe hayır demiş korunuruz kötülüklerinden kışın beraber
Göçmen inanmamış serçeye hayır demiş gidelim.


Serçe için gitmek nasıl bir ihanetse yaşadığı yere
Kalmakta aynı şekilde ihanetmiş sevgiliye

Ve karar vermiş sevgiyi seçmiş
Uçacakmış yeni bir bahara...

Göçmen ve serçe çıkmışlar yola,
Ama serçe zayıfmış,
onun kanatları uzun uçuşlar için değil.

Dayanamayacakmış bu yola
Oysa göçmenin kanatları güçlüymüş

Çünkü o hep kaçarmış kışlardan
Hep gidermiş zorluklarından kışın yeni baharlara

Bir fırtına yaklaşıyormuş.
Göçmen hızlı gidiyormuş fırtınadan, yakalanmayacakmış

Ama serçe iyice zayıf kalmış, yavaşlamaya başlamış
Göçmene duralım demiş artık.

Biraz dinlenelim
Göçmen itiraz etmiş, fırtına demiş, ölürüz.

Serçe çok fırtına görmüş, kurtuluruz demiş.
Ama göçmen yürü demiş serçeye
birazdan okyanuslara varacağız

Serçe sevgisine uymuş ve
peşinden son bir gayretle gitmiş göçmenin
Birazdan varmışlar okyanusa

Kurtuluşuymuş bu büyük deniz
Göçmen için çok iyi bilirmiş buraları

Ama serçe ilk kez görüyormuş ve sanki
Gökyüzünden daha büyükmüş bu yeni mavi

Serçe artık dayanamıyormuş,
Son bir sevgi sesiyle seslenmiş göçmene

Artık gidemiyorum.... Göçmen serçeye bakmış,
Bakmış ve devam etmiş........

Okyanus çok büyükmüş, serçe ise çok küçük
Serçenin sevgisi de çok büyükmüş ama göçmen çok küçük...

Mavi sularında okyanusun bir minik SADAKAT ...
Yeni bir baharın koynunda koca bir İHANET...


alıntı


Sevgili,Korkuyorum…
Seni bulamamaktan, bulduğumu sanmaktan, bulup da kaçırmaktan, bulduktan sonra hakkıyla yaşamamaktan korkuyorum. Bulmayı arzulamak ne kadar karşı konulmaz, bulmak ne kadar uzak…

“Bulma”yı umut etmekse; hayat kaynağım, dayanağım, varlığım…

Sana kavuşmak ne kadar “var olmak”sa benim için, seni kaybetme korkusu o kadar “yok olmak”.

Ne varlığımdan eminim ne de yok olduğumdan. Bu masalın sonu nerede, nasıl biter, murada erer-miyim bilmiyorum…

Sevgili, içimde gamlı bir sonbahar ezgisi…
Hasretim dağlarca omzumda…
Hasretim, ağzından alevler saçan ejderha…

Ah, bu ince sızı!
Ah, “bu sebepsiz hüzün”!
Ah, tüm ayrılıkların acısını yüreğime taşıyan,
Adını bir türlü koyamadığım kara sevda…
Ağlamak, kelimelerin ardına sığınmak, çözüm değil.

Sevgili,

Demişsin ki:
“Ne yere ne de göğe sığmadım, mü’min kulumun kalbine sığdım”.

Kalbime baktım minicik bir fincan,


Senin aşkın sonu olmayan engin bir deniz, uçsuz bucaksız umman.
Fincan denize müştak, ummana sevdalı…
Aşkın, yaralı kalbime şifa…
Aşkın çok ağır…

Kalbim şu haliyle bu yükü kaldıracak kalp değil…
Bana senin yükünü, hakkıyla taşıyacak kalp ihsan eyle…
(Âmin)

Hatice Kübra TÜZÜN



alıntı...





İyi kalpli, yalnız bir adam, bir gün bir koza bulur. Kozanın içinde küçük bir tırtıl vardır. Adam çok sever bu tırtılı, onunla tüm yalnızlığını, tüm sevgisini paylaşır. Gel zaman git zaman tırtıl büyür, güzel bir kelebek olur. Adam, kelebeğine hayran... bırakamaz bir türlü...

Aslında kelebeğin aklında dağlar, kırlar, çiçekler vardır da kıyamaz bir türlü adama ve sevgisine, yalnız bırakamaz Onu... Üç günlük ömrünü sevildiği ve sevdiği yerde geçirmeye hazırdır...

Ama adam bilir ki "Sevmek bazen vazgeçmeyi de bilmektir" ...

Kelebeğine son kez bakar ve onu salıverir özgürlüğüne, kırlarına, çiçeklerine doğru...

Kelebek mutlu olmasına mutlu olur ama hiç bir meltem, hiç bir çiçek yaprağı adamın avucunun sıcaklığını andırmaz... Aklında adam, o çiçek senin bu çiçek benim dolaşır saatlerce... Adam bir kelebeğe sevdalı,bakıp durur boşluğuna. Kelebekse hala konacak sıcak bir avuç aramakta...

Böylece kelebek şunu anlar:

BAZEN AİT OLDUĞUMUZ YER ORASIDIR
SICAK BİR AVUÇTUR BİLİRİZ
AMA O YERİN BİZE AİT OLMA İHTİMALİ BİR HİÇTİR ...

Böylece adam şunu anlar:

HİÇ BİR SEVDAYI YALNIZCA SEVGİYLE YAŞATAMAZSINIZ..

O günden sonra kelebek, adama duyduğu özlemi gömecek bir dağ aramaya başlar, ama gücü tükenene dek arayıp da bulamayınca anlar ki

HİÇBİR DAĞ BİR ÖZLEMİ GÖMEBİLECEĞİNİZ KADAR BÜYÜK DEĞİLDİR ...
Adamsa artık sevdasını koyar sımsıcak avuçlarına kelebeğin yerine...

Herkes bir şeyler yaşar iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış...

Yaşadıklarından bir çıkarım yaparak hayatına bir yol verir aynı zamanda düşüncelerine de....
ALINTI...




Aşkın ile bir hoş oldum;
İlki bilmem, sonu bilmem!..
Neye baksam, seni buldum;
Yönü bilmem, yanı bilmem!..

Her hâl ile yandı yürek;
Dağ yükümde bin bir emek!..
Ömür bir çark, zaman elek;
Ten öğünür, canı bilmem!..

Safta döndü, doldu gönül;
Müptelâdır güle bülbül!..
Budur, böyle erkân, usûl;
Sevgimiz var, kini bilmem!..

Yâ Rab, sende her kararım;
Gönül arar, ben ararım!..
Ötede mi ilkbaharım?..
Dünü bilmem, günü bilmem!..

Tâ ezelden bu hâldayım;
Sana gelen bir yoldayım!..
Bir bîçâre akıldayım;
Malı, mülkü, şanı bilmem!..

Menzil menzil, kubbe kubbe,
Sebep, bağlı bir sebebe!
Ne sevdâdır iner kalbe;
Unuttum ben, beni bilmem!..


Rıfat ARAZ



Benim adım insanların hizasına yazılmıştır.
Hergün yepyeni rüyalarla ödenebilen bir ceza bu.
Keşke yağmuru çağıracak kadar güzel olsaydım
ölüm ve acılar çatsaydı beni
düşüncem yapma çiçekler kadar gösterişli ve parlak
sözlerim ihanete varacak doğrulukta olsaydı.
Anmaya gücüm yetseydi de konuşsaydım
diri-gergin kasları konuşsaydım
'Kardeşler! ' deseydim 'Kardeşlerim! '
'Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan
'Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan
Bakın yaklaşıyor?'
yazık, şairler kadar cesur değilim
çocukların üşüdükleri anlaşılıyor bütün yaşadıklarımdan
gövdem kuduz yarasalarla birazcık yatışıyor.

Benim gövdem yıllar boyu sevmekle tarazlandı
öyle bir çalımlarla gecenin çitlerinden atlardım
bir güneş sayardım kendimi denizin karşısında
çünkü çam kokularına sürtünüp ağırlaşan ruhların
inanmazdım dosyalara sığacağına
gittikçe ışıldardım dükkanlar kararırken
hüznün o beyaz etrafına sakallarım batardı.

Benim adım bilinen bütün cevapların üstüne mühürlenmiş
ellerim tütsülenmiş
evlerin yeni yıkanmış serin taşlıklarında
dirgenler, bakraçlar, tornavidalar
bende kül, bende kanat, bende gizem bırakmadılar
ve içinden bir baş ağrısı gibi çınlamaktansa
gövdem açık bir hedef kılındı belâlara.
Ve bu yüzden yakışıksız oluyor
insanları hummalı baharlar olarak tanımlamak
ve bu yüzden göğsümde dakikalar
ince parmaklar halinde geziniyor
konvoylar geçiyor meşelikler arasından
bir yaprak kapatıyorum hayatımın nemli taraflarına
ölümden anlayanı ciddi bir yaprak
unutulacak diyorum, iyice unutulsun
neden büyük ırmaklardan bile heyecanlıydı
karlı bir gece vakti bir dostu uyandırmak.

(1972)
İsmet Özel



Ölünün Odası


Bir oda, yerde bir mum, perdeler indirilmiş;
Yerde çıplak bir gömlek, korkusundan dirilmiş.

Sütbeyaz duvarlarda, çivilerin gölgesi;
Artık ne bir çıtırtı, ne de bir ayak sesi…
Yatıyor yatağında, dimdik, upuzun, ölü;
Üstü, boynuna kadar bir çarşafla örtülü.
Bezin üstünde, ayak parmaklarının izi;
Mum alevinden sarı, baygın ve donuk benzi.
Son nefesle göğsü boş, eli uzanmış yana;
Gözleri renkli bir cam, mıhlı ahşap tavana.
Sarkık dudaklarının ucunda bir çizgi var;
Küçük bir çizgi, küçük, titreyen bir ân kadar.
Sarkık dudaklarında asılı titrek bir ân;
Belli ki, birdenbire gitmiş çırpınamadan.
Bu benim kendi ölüm, bu benim kendi ölüm;
Bana geldiği zaman, böyle gelecek ölüm…


Üstad Necip Fazıl Kısakürek







Aglarsin...
ağlarsın hep
yanarsın
pişman bir çocuk gibi
yazdıklarıma dalarsın
üzülürsün
gözümden dudağıma yaş olup
her Aralık süzülürsün
kızarım sana çoğu zaman
şiirler yazarım
okur içlenirsin belki
bilirim anlamazsın
yine de ağlarsın...

bir şarkı çalar
hislenirsin..
gece yarısını vurur saat
nemlenirsin..

kalbin nerden bilsin aşkı?
sevince anlarsın
kanatırlar seni de
ağlatırlar
o soğuk ellerinle
şiir bile yazarsın...

vurulunca umutların
isyan edip yas tutarsın
kanarsın gecelerce
dostların el olur
soran olmaz halini
baharlar zindan olur
ağlarsın...




OKAN SAVCI









handenur �zdemir (14:07):
s.a. canımıniçiiiiiiiiiiiii
hay masa allahhhhhhh
seyhadteki performansına bittim
gavsımız dua ediyomuş canımıniçi
handenur �zdemir (14:08):
haberi varmış
ordaki hizmetlerden
ellerim titrio
zaten bellliydi
orda kimse kimseyi hiç üzmüyor
canımıniçi
mevlana gibi çalışmasını özellikle
ilahiyi senin için seçmiştim
handenur �zdemir (14:09):
sanırım görmedin
flashlarda bidenem
dün yükledidim
görüşürük
öptüm kocaman
muahhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhh
rabbime emanetimsin

Susmalardayım
sustuğum her yer anlatır
öyle böyle değil, ateşten kor
gecenin ağır sessizliğinde
sağır odalara, dilsiz duvarlara
yorgunluktan titreyen lambalara sor

varlığımla yokluğum aynı
bir taş gibi kuytulardayım
gölgelerin derinliklerine sor
dağların ardında yontulardayım


sonbahara sor, kışa sor
gidenlerin ardından hazanlar kaldıkça
dalından kopan yapraklara sor
kuşlar nereye sığınır yuvasız kalınca
uıykusuz gecelerde kirpiklerin aralandıkça
sor karanlıklara sor
bu sorun ne ilk, ne de son olacak
yüklenirken nabız atışlarıma
ölüme çeyrek kala

ey imkansızım
ey büyük kavgam
içimden bir şeyler ölüyor
sevinçlerim ezik...yüzüm gülmemekte
siyaha dönmüş umutlarımın rengi
özlemimle her yakarışımda
varsın karabulutlar çöksün üstüme
umrumda mı
yer çatlamış, gök gürlemiş
zaten yürek örselenmiş

bahtsızlığım nasıl gelmişse
keder de öyle
ölümün ayak sesleri gibi sessiz
ey koca yürek ağla...
ağla vakitsiz
sırt verdiğim dağlarımdan uzaklardayım


intiharlar kuşanıyorum
susmalardayım...


MUSADE OZDEMIR


Okumaya nasıl başlayacağını Kitap'tan öğrenebilirsin ancak:
Yaradan Rabbinin adıyla oku!
Böyle okursan varlığının anlamı kalın harflerle yazılır yeryüzüne.
Böyle okursan insan olmanın ne demek olduğunu bilirsin.
Böyle okursan anlarsın;
Hasan ve Hüseyin'in dedesi neden omuzlamış ağır bir yükü!

Tarık Tufan






Dost yüreğini ısıtandır, gerek sözleri gerekse nazarıyla. Bir bakışı yeter hediye olarak sana. Başka hediyeler ne gerek sana!

Acılar dostun elinde tatlılaşır. 'Senin için çiğ tavuğu bile yerim' deyip de sözünden dönmeyendir dost. İkram ettiğin acı biberi tatlı niyetine yer de sesi çıkmaz.

Kendisiyle konuşmak için mevzu aramazsınız. Onunla her şey konuşulur: Sabah olunca sabahı, akşam olunca akşamı, parıldayan ay'ı, yıldızları, mis kokan çiçeği konuşursun.

'Dost başa düşman ayağa bakar?'derler ya dost 'göz'e bakar. Gözünden yüreğini okur. İçinde çalkalanan dalgalara vakıftır. Üzüntünü de sevincini de, ta yürekten hisseder. Gözyaşları gönlünün habercisidir. Kimi zaman sakladığı gözyaşlarını bırakıverir. Neden ağlıyorsun? Dersin.' Hiiç, bir şey kaçtı' der. Aslında kaçan bir şey vardır: Senin hissettiklerin onun gönlüne kaçmıştır. Seven insan sevdiğinden habersiz olur mu hiç! Sever de, gönülden gönüle yol olmaz mı hiç!

Acılarına kül serpendir dost. Havadan sudan bahseder, ne sütün süt, ne balın bal olduğundan, paranın ne kadar kıymetsiz olduğundan bahseder. Amacı seni rahatlatmak, mahzun gönlüne merhem olmaktır. Onunla muhabbet ilaç gibidir, hem de acısız bir ilaç.

Sana destek olandır. Dayandığın koltuk değneğini, savurup bir kenara, koluna girendir. Seni alay mevzu olmaktan kurtarıp, sana kucak açandır.

Elinde simitlerle kapına gelendir. 'Nerden çıktın?' dersiniz. ''Simiti seversin bilirim'' der. 'Nerden bildin?'dersin.'' Hani geçenlerde canın istemişti ya'' der. Bir de talimat verir:''Ne duruyorsun! Çayı demlesene!''

Bazen kıskançlık damarı tutar. Durduk yerde sana etmediğini bırakmaz. Neden sonra içi acır, 'ne ettim ben!'der 'ben ettim sen etme 'der..Şaklabanlığın her çeşidini ustaca sunar. Seni güldürene kadar bırakmaz.

Kimi zaman birdenbire üzerinize bir dirilik gelir. Nedenini bilmeden Tarifi imkansız bir ruh hali sarar sizi. Birden önünüze dostunuzun siması geliverir, anlarsınız ki dostunuz sizi duasına katmıştır. Yakarmıştır Rabbine gözyaşlarıyla:

'Rabbim ona iyilik ver! Rabbim ona sağlık, sıhhat ver! Rabbim onun bütün sıkıntılarını gider! Rabbim onu her türlü kaza ve belalardan koru! Rabbim onu affet! Rabbim onu kendine yaklaştır! Rabbim onu seccadene davet et! Rabbim onu çok sev!' diye?

Dostun dosta ettiği dua kabul olmaz mı? Zira günahsız ağızla edilen dua hükmündedir. Dost seni senden önce düşünen, sana sen istemeden dua edendir. Dost duada unutulmayandır.

Dost acı söyler. Hem de ne acı! Çünkü senin iyiliğini ister, senin düşmeni istemez, senin kıymetine gölge düşürmek istemez, senin ateşe gitmeni istemez,Bir anne pencere kenarındaki yavrusunu ha düştü ha düşecek halde görse ne yapar? Bütün gücüyle bağırıp 'çekil ordan?'diye koşmaz mı! Yanına vardığında da kolundan tutup bir güzel azarlamaz mı? Dostun dostu ikazı onu çok sevdiğindendir. Dostluğunun sadece dünya için değil ahirete uzanmasındandır.

Dostlukta uzaklık yakınlık sözkonusu değildir. Çünkü seven her an sevdiğinin yanındadır. Uzaklık dostluğun kıymetini daha bir belli eder. İçinizde onun hasreti tüllenir. Her seher pencereleri açar kendinizi rüzgâra verirsiniz. Belki o rüzgâr dostun kokusunu getirir diye?Uykularınız kaçar, saatlerce dostun simasını görürsünüz karşınızda. Hayalle gerçek birbirine karışır. Bazen o hayaldir bazen siz! Bazen de her şey hayal'

Ey dost! Bir gün geleceğim kapına, elimde bir demet gül, iki simit ve bitter çikolatayla. O zaman affeder misin bu vefasız dostunu! Yine kara gözlerinle tebessüm eder misin bana! Yine söyler misin o es
ki şarkıları! Çayı sevdiğimi hatırlayıp çay demler misin! Sonra da sarılıp 'dostum!' der misin?
alıntı

Ey Adem'in Tevbesinin Sirri
Ibrahim'in Duasi
Ismail'in Teslimiyeti
Isa'nin Dünyaya Teşrif Buyurduğu
Kainatin Bugün Yaradilişi
Amellerin Allah'a Sunulduğu
Defterlerin Kapatildiği
Yeni Günahsiz Sayfalarin Açildiği
Hicri Yilbaşiniz Mübarek Olsun
Tüm Islam Alemine hayır ve feyiz getirsin inşaALLAH......


Rabbim Bu Senede Kapanan Ve Yeni Açilacak Olan Amel Defterimizde Günahsiz Tertemiz Bir Sene Sürmemizi Nasib Etsin.....







Neyleyeyim, hayat başlı başına, saniyesinden senesine bir imtihan.
Var oluşumuz bir imtihan.
Varlığımız imtihan, yokluğumuz, yoksunluğumuz imtihan.
Açlık imtihan, zenginlik imtihan.
Ve ömür... bütün bir ömür imtihan...
Bir tek nefesle bitivermiyor ömür.
Her nefeste uçurumlardan yuvarlanıyor
ya da uçurumların kıyısından son anda dönüveriyoruz.
Günahlarımız imtihan, sevabımız imtihan.
Son nefese kadar ne kazandığımız, ne kaybettiğimiz bir şey var.
Neyleyeyim, imtihan dünyası...
Can tatlı, kulluk daha tatlı...
Bir metrelik çadırda yasayanın da, konaklarda saltanat sürenin de topu topu bir nefeslik cani var. Bütün yapılanlar, yaptıklarımız o bir nefeslik can için. Can kıymetli. Fakat canin asıl sahibini, cananı bilen için can, canana sunulabilecek en güzel hediye. Canla imtihan...
Uçurumların kıyısındayız.
Düşmekle kalkmak arasındayız.
İmtihan içinde nice imtihanlar veriyoruz.
Açlıkla-toklukla, varlıkla-yoklukla, günahla-sevapla, ölümle-yasamla imtihan oluyoruz.

Kazananlardan olmak ümidiyle...

ALINTI...




Ne dünde gizlidir ne de yarında,
YÂR GÖNÜL-lerin en bahti-YÂR-ında,
YETİM YÜREĞİ’nde, ÖKSÜZ BAĞRI’ında,
CAN’da CENNET mi VAR, AŞK’tan ziyade ....




Konuşmak bir mâna ise susmak binbir mâna..
Herkes konuşmasına konuşur lâkin sükût yürekli olana......







Kader beyaz kağıda sütle yazılmış yazı;
Elindeyse beyazdan gel de sıyır beyazı!

Necip F.Kısakürek





Cenab-ı Hak Hz.Yakub'a sual eyledi...

-"Sana Yusuf'u niçin geri verdiğimi biliyor musun?"

-''Bilmiyorum Ya Rabbi'' dedi Hz.Yakub

Ve Allah (cc) buyurdu:

"ÇÜNKÜ SEN BÜTÜN ÜMİDİNİ BANA BAĞLADIN!.."








~~

“Çalınan her kapı hemen açılsaydı,

ümidin, sabrın ve isteğin derecesi anlaşılmazdı.

Bir kelebek avcısı bile çalıların yırttığı ayaklarla koşmak zorundaysa,

hayatın anlamını eliyle koymuş gibi bulmak kimin harcı?!...”

... ♥ ...





”Dizimin dibindeki Yemen’de; Yemen’deki de dizimin dibindedir”

der Mevlânâ…

Göremediğin gönülden ırak olursun.

Gönül görmek diye bir çaba var mı hayatımızda?

Giremediğin gönüle eremezsin.

Hiç olmazsa yanı başınızdakilerin gönüllerinde misiniz?

Yanı başınızdakiler gönlünüzde mi?

Aynı dili konuşanlar değil, aynı gönülü paylaşanlar anlaşabilirler...








İçimde uzayan her yol
Çıkar gider dosta doğru
Nergis, ıtır, menekşe, gül
Kokar gider dosta doğru

Zamanım yoğrulur gamla
Birleşir sabah akşamla
Ilık kanım damla damla
Akar gider dosta doğru

Gel bende gör, sen gel beni
Durduramaz engel beni
Görmediğim bir el beni
Çeker gider dosta doğru

Beynim fırın, bağrım tandır
Yanarım hayli zamandır
Sevgim bir yavru ceylandır
Seker gider dosta doğru

Ne saklarım, ne gizlerim
Yalnızca O'nu özlerim
Tabutta bile gözlerim
Bakar gider dosta doğru.

Abdurrahim Karakoç

Şair Hayali der;

Yâr ile halvet ol cisminde canın duymasın
Hâlet-i aşkın hikâyet kıl zebanın duymasın…”

Yârin ile baş başa kaldığında ona Aşkını anlat.
Ancak bunu dilinle değil, sözsüz, kelâmsız anlat ki
sen dahi duymayasın..........
__________________



Hz. Ebu Hureyre Radiyallahu Anh’tan rivayetle


Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm
buyurdular ki:

'' Allah yolunda birbirini seven iki kuldan biri doğuda, diğeri batıda olsa,

Kıyamet günü Allah onları bir araya getirir de şöyle buyurur:


'' İşte şu, senin sevdiğindir.''



(Beyhaki/Şuab)
*******

Followers

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

************
blogger counter

View My Stats *************************************

widget
**************

****************************free counters